bilgi güçlendirir

kapitalizm

Kapitalizm, Sosyalizm ve Milliyetçiliğin Ortaya Çıkması Yazar Yrd.Doç.Dr. Kemal YAKUT Amaçlar Bu üniteyi çalıştıktan sonra; • Kapitalizmin ortaya çıkması hakkında bilgi edinecek, • Kapitalizmin evreleri ve dayandığı ekonomik-politik düşünceleri kavrayacak, • Kapitalizme bir tepki olarak doğan sosyalizmin genel özelliklerini algılayacak, • Milliyetçiliğin (Ulusalcılığın) ortaya çıkmasını ve amaçlarını öğreneceksiniz. İçindekiler • Giriş 87 • Kapitalizmin Ortaya Çıkması 87 • Sosyalizmin Ortaya Çıkması 96 • Milliyetçiliğin (Ulusalcılığın) Ortaya Çıkması 101 • Özet 109 • Değerlendirme Soruları 109 • Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar 110 Çalışma Önerileri • 19. yüzyılda uygulanan kapitalizmin günümüze gelinceye kadar ne gibi değişiklikler geçirdiğini araştırınız. • 1980'li yıllarda sosyalist düzenlerin hangi nedenlerden dolayı çöktüğünü tartışınız. • Günümüzde ulus-devlet modelinin geçerliliğini yitirip-yitirmediğini tartışınız. 1. Giriş Dünyamız son iki yüzyıldır önemli değişiklikler yaşamaktadır. İnsanın özgürleşmesi, doğal ve toplumsal çevreyi denetim altına alması çabası büyük bir hızla devam etmektedir. Ancak, ortaya atılan bazı "düşünce sistemleri" büyük tartışmalar yaratmaktadır. Nitekim; toplum, devlet, iktidar, eşitlik, kişi hak ve özgürlükleri çerçevesinde tartışılan kavramların yarattığı sorunlar güncelliğini korumaktadır. Ortaçağ feodalizm düzeninin çözülmesinden sonra ortaya çıkan kapitalizm, işçi sınıfının ve toplumun diğer çalışan kesimlerinin sefalet içinde yaşamalarına neden olmuştur. Sosyalizm, bu toplumsal çöküntünün giderilmesi ve yeni bir dünya düzeni yaratılması için, kapitalizme tepki olarak doğmuştur. Bilindiği gibi, 150 yıldan beri sosyalizm ve kapitalizm arasında amansız bir mücadele yaşanmaktadır. 1917 yılında kurulan Sovyetler Birliği'nin çökmesi, "sosyalist teoride" yeni arayışlara yol açmıştır. Toplumları etkileyen bir diğer kavram da milliyetçilik (ulusalcılık) tir. Fransız İhtilâli'nden sonra dünyaya yayılan ulusalcılık, 1980'li yılların ortalarından itibaren yeniden canlanmıştır. Yugoslavya'nın parçalanmasından sonra, etnik unsurlar arasında yoğun çatışmalar yaşanması yeni yıkımlara yol açmıştır. Kapitalizm, sosyalizm ve ulusalcılık kavramlarının ortaya çıkışlarının incelenmesi, genel özelliklerinin tahlil edilmesi, günümüz siyasal olaylarının anlaşılması açısından önemli olacaktır. 2. Kapitalizmin Ortaya Çıkması 2.1. Kapitalizm Nedir? Kapitalizm kavramı, 19. yüzyılda yoğun bir kapitalistleşme süreci yaşanmasına rağmen, Marxist olmayan iktisat okullarınca ender olarak kullanılmıştır. Kavramın ilk kullanımı, 1854 yılının sonlarına doğru "Oxford English Dictionary" adlı sözlükte yapılmıştır. Ancak, kavramın Marxist literatüre girmesi çok sonraları gerçekleşmiştir. Marx, gerek "Komünist Manifesto"da gerek "Kapital" in 1. cildinde "kapitalistik" sıfatını kullanırken veya "kapitalistler"den söz ederken kapitalizmi bir isim olarak kullanmamıştır. Sadece, 1877 yılında Rusya'daki taraftarlarıyla yazışmasında, Rusya'nın kapitalizme geçiş sorunu üzerine bir tartışmada bu kavramı kullanmıştır. Kapitalizm kavramı neyi ifade etmektedir? Kapitalizm, çeşitli şekilleriyle sermayenin, temel üretim aracını oluşturduğu üretim biçimidir. Sermaye; emek gücü ve üretim maddeleri almaya yönelik para veya kredi; fiziksel anlamda makine (dar anlamda sermaye) ya da tamamlanmış veya işlenme sürecindeki mal stokları biçimlerini alabilir. Sermayenin aldığı biçim ne olursa olsun bir üretim biçimi olarak kapitalizmin temel özelliği, sermayenin özel mülkiyetinin bir sınıfın -nüfusun büyük kitlesinin dışındaki kapitalistler sınıfınınelinde olmasıdır. Tarihin bir evresi olarak kapitalizmin sınırları hep tartışma konusu olmuştur. Kökenlerine ilişkin kuramlara uydurabilmek için ileriye ya da geriye çekilmiştir. Ve özellikle son yıllarda kapitalizmin dönemleştirilmesi yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. 2.2. Kapitalizmin Ortaya Çıkması Kapitalizm tarihin hangi döneminde ortaya çıkmıştır? Kapitalizm, Ortaçağın sonlarında feodal ilişkilerin çözülmeye başladığı bir süreçte ortaya çıkmıştır. Büyük toprak mülkiyetinin çözülmesi, feodal beylerin serfler üzerindeki etkisini azaltmıştı. Bununla birlikte, bu dönemde ticaretle uğraşan bir tüccar sınıfının doğması kapitalizmin oluşumunu hızlandıran etkenlerden biri olmuştur. Bu nedenle, kapitalist sistemdeki ilk aşama "ticari kapitalizm" olarak adlandırılmaktadır. 2.3. Ticari Kapitalizmin Ortaya Çıkması Ticari kapitalizmin ortaya çıkmasını sağlayan etkenler nelerdir? Bu kapitalizm türü, feodalizmin ççözülmesiyle başlamakta ve Sanayi Devrimi'ne kadar sürmektedir. 12. ve 13. yüzyıllardan itibaren kentleşmenin yoğunlaşması, Haçlı Savaşlarının Avrupa'yı etkilemesi ve çeşitli fuarların düzenlenmesi ticaretin gelişmesini sağlamıştı. Özellikle, parasal kredilerin alınıp verilmesinin özendirilmesi için hukukî ve dinî yapının değiştirilmesi sermaye birikiminin sağlanmasını kolaylaştırmıştı. Ayrıca, büyük keşiflerin doğurduğu ekonomik ve siyasal sonuçlar, kapitalist sistemin oluşmasında büyük rol oynamıştır. Bunları sırasıyla inceleyelim. • Coğrafik Keşifler ve Ticari Devrim (Kolonyalizm) Coğrafik keşifler kapitalizmin gelişmesini nasıl etkilemiştir? 15. yüzyılın sonlarında denizcilik bilgisinin artması, pusulanın keşfedilmesi ve haritaların düzenlenmesi gibi gelişmeler yeni ülkeler ve toprakların bulunmasını teşvik etmiştir. Bu zenginlik arayışı; Asya, Afrika ve Amerika kıtalarındaki değerli madenlerin yoğun bir şekilde Avrupa'ya aktarılmasına yol açmıştır. Bunun doğal sonucu olarak, ekonomik ufuk genişlemiş, ticaret daha da yoğunlaşmış ve Avrupa'daki tüccarlar grubu artmıştır. Piyasaların gelişmesi sonucu eski bir ticaret merkezi olan Akdeniz önemini kaybetmiş ve Atlas Okyanusu öne geçmiştir. Hatta ticaret merkezi doğudan batıya kaymıştır. Kapitalist ekonominin; para, ticaret, sanayi gibi önemli öğeleri bu çağın geliştirici etkileri doğrultusunda büyük bir güç kazanmıştır. • Parasal Devrim Avrupa'da değerli madenlerin ve paraların enflasyona yol açması, burjuvazinin lehine gelişirken, toprak mülkiyetine dayanan soylular ile ücretle çalışan grupların aleyhine gelişmiştir. Diğer bir deyişle, toprak mülkiyetine dayanan soylular ve ücretle çalışanları yoksullaştırmıştır. Büyüyen kâr ve kazançlar, taşınır kıymetlerin değerini yükseltmiştir. Hisse senetlerine dayanan şirketler kurulmuştur. Hatta, Londra, Anvers ve Lyon gibi merkezlerde mal ve menkul kıymetler üzerine ticaretin organize edilmesini kolaylaştıran borsalar oluşmuştur. Parasal hareketliliğin sonucu mal üretimi artmış ve daha geniş piyasaları elde etme yarışı başlamıştır. • Teknik Devrim Ticari burjuvazinin lehine işleyen gümüş ve altın enflasyonu, teknik devrimin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Yeni endüstriler doğmuştur. Nitekim, matbaanın bulunması ve kitap sanayinin doğması kapitalist ortamda gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, mekanik çalışma yayılmış, özel teşebbüs gelişmiş, şirketlerde yönetim kadrosu ve iş gücü çalışması ayrılmıştır. • Düşünsel Devrim Rönesansta; edebi, estetik ve felsefi alanda yeniden bir şekillenmenin oluşması, Avrupa toplumlarının Ortaçağ düşüncesinden tümüyle kopmasına yardımcı olmuştur. Bilim, tek geçerli yöntem olarak görülmeye başlanmıştır. Dinde reform kapitalizmin gelişmesini nasıl etkilemiştir? Almanya'da Luther ve Fransa'da Calvin'in dinde reform yapmaları, adeta ekonomik alanda bir "erdem" yaratılmasına neden olmuştur. Nitekim, Puritanizm ve Protestanizm kapitalist sistemin oluşma ve gelişmesinde büyük etki yapmıştır. Protestanizm maddesel hayatı yüceltmiştir. Buna göre; Tanrı katında değerli bir kişi olmak için, insanlar "dünyalıklarını" zenginleştirmelidirler. Ayrıca, kilisenin geniş mülkleri ve malları, yer yer imalâthanelere ve ve fabrikalara dönüştürülmüştür. Bu nedenle, Cenevre, Bale, Amsterdam ve Londra gibi protestanlığın yaygın olduğu kentler, ticari kapitalizmin merkezleri haline gelmişlerdir. Böylece, kilise, kapitalizmin ücretli çalışma rejimine geçmiştir. K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 89 ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ Reformcu Calvin; ekonomik dengesizlik, sosyal dengesizlik, spekülasyon, çalışma, endüstri, ticaret, devlet müdahalesi, faiz ve ödünç verme hakkındaki özgün düşünceleriyle kapitalizmin gelişmesinde büyük katkısı olmuştur. 2.3.1. Ticari Kapitalizmin Yapısı Kapitalist sistemin olgunlaşmasını sağlayan düşünsel etkenlerin, insanı çalışma hayatında başarılı olmaya yöneltmesi, varlıklı olmanın Tanrısal bir ödüllendirmeyle sonuçlanacağı inancının yaygınlaştırması ekonomik faaaliyetlere bir dinamizm kazandırmıştır. Ticari kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan olaylar nelerdir? 16. yüzyıldan itibaren dünyanın çeşitli bölgelerine ihracat yapan serüvenci satıcıların yoğun bir şekilde kâr-kazanç tutkusuna sahip olması, sermaye birikiminin daha da artmasına yol açmıştır. Büyüyen sermayenin özel ellerde toplanması ve bu sermayedarların ekonomik ve sosyal hayatta oynadıkları rolün giderek büyümesi gibi temel unsurlar, kapitalist sistemin özelliklerini oluşturmuştur. Ayrıca, devletin ekonomik büyüme ve gelişmeyi özendirmek ve denetlemek için yasalar yapması, gerektiğinde müdahalede bulunması ticari kapitalizmin gelişmesine büyük katkıda bulunmuştur. Ticari kapitalizm; el zenaatları kesimini tasfiye ederken, yünlü dokuma endüstrisinde, deniz ticaretinde ve bankacılık sektöründe yeni örgütlenme biçimleri oluşturmuştur. Büyük sermayelere sahip olan tüccarlar, 16. yüzyıldan itibaren zeneatkârların atölyelerini satın almaya başlamışlardır. Böylece, zeneatkârlar, evlerinde çalışan ücretliler biçimine dönüşmüşlerdir. Bu sürecin sonunda (17. yüzyılda) manüfaktürler oluşmuştur. Eski zeneatkârlar, büyüyen bu atölyelerde daha üretken ve daha rasyonel bir tarzda çalışmak için biraraya gelmişlerdir. Artan üretimin dış pazarlara sürümünü sağlamak için özel krediler yetmeyince anonim şirketler kurulmuştur. 1553 yılında Londra'da kurulan Serüvenci Tüccarlar Şirketi ve 1662 yılında Doğu Hindistan için oluşturulan Hollanda Şirketi vb. 16. yüzyıldan itibaren endüstri ve ticaret alanlarında kapitalist ilişkiler yoğunlaşırken, tarımsal kesimde de değişiklikler meydana gelmiş, küçük işletmeler yerini büyük işletmelere bırakmıştır. 2.3.2. Ticari Kapitalizmin Düşünsel Yapısı: Merkantilizm Merkantilizmin genel özellikleri nelerdir? İtalyanca "Mercante" sözcüğünden türetilen Merkantilizm, 15. ve 18. yüzyılları arasında Avrupa'da ortaya çıkan inançların, kuram ve uygulamalarının tümünü 90 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ içermektedir. Bu iktisadi politika; ticaretin yaygınlaşmasını, gümüş ve altın gibi değerli madenlerin ülkeye girişini, hükümdarın güç kazanmasını, endüstriyel ilerlemenin ve ulusal güçlenmenin sağlanmasını amaçlamıştır. Görüldüğü gibi Merkantilist düşünce; paraya dayanan, ulusalcı ve müdahaleci niteliklere sahiptir. Merkantilist düşüncenin bu nitelikleri Avrupa ülkeleri tarafından farklı biçimde uygulanmıştır. Özellikle, Fransız Merkantilizmi, ulusal ekonomi düşüncesi etrafında odaklaşmıştır. Buna göre, zenginleştirilmesi gereken unsur ulus olmalıydı. Fransa'nın altın ve gümüş kaynaklarının olmaması nedeniyle, gözönüne alınması gereken nokta; insan yaşayışı için zorunlu olan malların üretilmesiydi. Bu amacın gerçekleştirilmesi için; üretim metodlarının geliştirilmesi, etkin ve rasyonel gümrük koruyuculuğunun gerçekleştirilmesi, ülke dışına hammadde ihracının engellenmesi, ancak işlenmiş maddelerin ihraç edilmesine izin verilmesi ve devletin gerektiğinde ekonomiye müdahale etmesi gibi çalışmalar yapılması zorunlu idi. Fransız Merkantilisi J. B. Colbert'in görüşleri nelerdir? Merkantilist düşüncenin Fransa'da gelişmesini sağlayan kişi, 1662 yılında Maliye Bakanlığına getirilen J.B.Colbert'tir. Colbert'in 1664 yılında yazdığı bir mektupta, "bir ülkenin büyüklüğünü ve gücünü, o ülkedeki para bolluğu belirler. Bütün Avrupa'da dolaşan para miktarı sınırlıdır. Ülkemizdeki para miktarı, açıktır ki, ancak diğer ülkeler aleyhine arttırılabilir" diyerek ekonomiye yeni düzenlemeler getirilmesini istemiştir. Bu düzenlemelerin de ticaret ve endüstri alanında yoğunlaştırılmasını önermiştir. Merkantilizm, 18. yüzyılda yeni siyasal ve ekonomik değerlerin ortaya çıkması sonucu, etkinliğini yitirmeye başlamıştır. Altın ve gümüş madenlerinin zenginliğin kaynağını oluşturduğunu savunan bu görüş; fiyat artışlarına ve enflasyona yol açmış, ulusal ekonomilerin birbirleriyle çok şiddetli çatışmasına neden olmuştu. Bununla birlikte, menkantilist uygulamalar zaman içinde statükocu, gelişmeyi önleyici etkenler de oluşturmuştu. Ayrıca, ekonomik gelişmenin faturasının da daha çok işçiler ve köylülere yüklenmesi, sosyal ve ekonomik yapılar arasında uçurumlar yaratmıştı. Tüm bu etkenler, kapitalizmde yeni bir aşamanın oluşmasına zemin hazırlamıştır. 2.4. Sanayi Kapitalizminin Ortaya Çıkması Sanayi kapitalizminin oluşmasını sağlayan temel etken nedir? Sanayi kapitalizminin ortaya çıkmasına yol açan temel etken; 18. yüzyılda, önce İngiltere'de ve daha sonraları tüm Avrupa devletlerinde, Kuzey Amerika'da ve Japonya'da yaşanan sanayi devrimidir. Bu gelişme sonucunda, sözkonusu devletler, tarım toplumlarından sanayi toplumlarına dönüşmüşlerdir. K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 91 ? ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ 2.4.1. Sanayi Devrimi ve Nedenleri Sanayi devriminin nedenleri nelerdir? Sanayi devriminin nedenleri konusunda farklı görüşler ileri sürülmektedir. Ancak, sanayi devriminin İngiltere'de başladığı noktasında ortak bir görüş vardır. Sanayi devriminin başlaması ve olgunlaşması hakkında çok sayıda neden olmakla birlikte, biz, dört temel etkeni inceleyeceğiz. Üretim Araçlarının Teknik Olarak Yenilenmesi ve Gelişmesi: Tekstil alanında yeni makine ve tezgahların icat edilmesi, metalurjide demir, çelik gibi madenlerin gelişmiş teknik ve yöntemlerle işlenmesi, enerji alanında buhar makinesinin bulunması büyük sanayiye geçişi hızlandırmıştır. Ulaşım Araçlarınının (Kanal ve Demiryolları) Gelişmesi: Ulaşım alanındaki gelişmeler sanayi devrimini birkaç açıdan desteklemiş ve geliştirmiştir. Nüfusun hareketli olması ve kırsal alandan kentlere göç edilmesi, büyük oranda ulaşımdaki ilerlemelere bağlı olarak gelişmiştir. Hammadde ihtiyacının düzenli ve ucuz bir şekilde sağlanması ve üretilen malların pazarlara gönderilmesi gibi etkenler de düzenli bir ulaşım şebekesini gerektirmiştir. Bu nedenle kanal ve demiryolu alanında önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Sermaye Birikimi: Sanayi devrimini besleyen sermaye birikimi, sanıldığı gibi, dış ticaret ve kolonilerden gelen servet oluşturmamıştır. Özellikle, İngiltere'de tarımsal kökenli sermaye sanayi alanındaki girişimlere kaynaklık yapmıştır. Öte yandan sermaye birikiminin oluşmasında çalışan kesime ödenen ücretlerin çok düşük olması ve çocuk, kadın gibi kimselerin bütün gün çalıştırılması da etkili olmuştur. Emek Arzının Artması: Emek arzının artmasına tarımsal devrim ve nüfus artışı neden olmuştur. Tarımda, yeni yöntemler kullanılarak toprağın verimi arttırılmıştır. Yeni yöntemlerin geliştirilmesi, köylülerin toprağa olan feodal kökenli bağımlılıklarının da tümüyle sona ermesine neden olmuş ve "özgür köylüler" büyük bir emek arzı potansiyeli ile kentlere yönelmişlerdir. Böylece, kapitalist sınıf, çok ucuz bir işgücü sağlamış oluyordu. Nüfus artışına ise, tıp alanındaki gelişmelerin insan ömrünü uzatması ve doğumların artması neden olmuştur. Nüfus artışı, yalnız İngiltere'de değil, tüm Avrupa'da gerçekleşmiştir. 2.4.1. Sanayi Kapitalizminin Yapısı Sanayi kapitalizminin özellikleri nelerdir? Sanayi kapitalizmi her şeyden önce bir piyasa ekonomisidir. Bilindiği gibi kapitalist üretim biçiminde piyasa, herşeydir. Özel mülkiyet, rekabet vb. olgular bu piya- 92 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ sayı işleten aygıtlardır. Üretilecek malların sayısını, kalitesini ve fiyatını lonca ve devlet tayin ve tesbit etmemektedir. Arz ve talep, serbest piyasadaki ilişkiler belirlemektedir. Serbest piyasadaki temel düşünce kâr ve kazançtır. Sanayi kapitalizminde sermaye ve işgücü birbirinden ayrılmaktadır. Bir yanda işçi, bir yanda sermaye sahibi (sermayedar) bulunmaktadır. Böylece, bir üretimi genelleştirebilmek için, değişik üretim unsurlarını, teşebbüs içinde birleştirmek gerekmektedir. Bu yeni teşebbüste, eski imalâthaneler, fabrikaya dönüşecektir. Sanayi kapitalizminde, bu yeni teşebbüs, adeta bir yeni kurum olmaktadır. İşçiler de buna bağlı olacaklardır. Görüldüğü gibi, bu teşebbüs; çeşitli ekonomik kaynakları birleştirme, dönüştürme doğrultusunda yaratma, yöneltme çabaları, müteşebbisin kâr seviyesini yükseltmek amacına dönük olan bir mekanizma olmaktadır. Sanayi kapitalizminin diğer bir özelliği paranın, para üretmesidir. Bunun için sigorta kumpanyaları ve bankaların kurulmasına çaba harcanmıştır. Nitekim, bankacılık alanındaki gelişmeler, sermaye piyasası adı verilen yeni bir ekonomik alan ortaya çıkarmıştır. Artık, bu gelişme sonucu, ticaret burjuvazisi, sanayi burjuvazisine dönüşmüştür. Sanayi kapitalizmi, sınıfsal çelişkileri arttırmıştır. Sanayi devrimi ve kapitalizmin gelişmesi kaçınılmaz bir biçimde yeni bir sınıf ortaya çıkarmıştır. "İşçi sınıfı" adı verilen bu toplumsal sınıf, emeklerini arzeden ve emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayan insanlardı. Başlangıçta, özellikle İngiltere'de kadın ve çocuk emeği sömürüldü. Ancak, işçi sınıfının sayıca artması, bir yandan da bilinçlenmesi ve örgütlenmesi, 1840'lardan sonra büyük çatışmalara yol açmıştır. 2.4.2. Sanayi Kapitalizminin Düşünsel Yapısı: Liberalizm 18. yüzyıla damgasını vuran aydınlanma hareketi; yeni bir birey anlayışını geliştirmekle birlikte, toplum ve devlet düzeninin de siyasal liberalizmle şekillenmesini öngörmüştür. Aydınlanmacı düşünürler, ekonomik faaliyetlerin de yeni dönemin özelliklerine uygun şekilde yürütülmesini savunmuşlardır. Bunun sonucunda; üretim özgürlüğü, ticaret özgürlüğü, fiyat ve rekabet özgürlüğü gibi temelini doğal düzenden ve doğal kanundan alan bir anlayış geliştirmişlerdir. Yeni anlayışın temel sloganı, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" (Laissez faire, laissez passer) idi. İlkenin en önemli temsilcilerinden biri olan Adam Smith (1723-1790), bu dönemde tarımı esas alan fizyokrat ekolünün etkisindedir. Ancak, daha sonra özgün düşünceler üretmiştir. Liberalizm ve ekonomik alana ait düşüncelerini "Ahlakî Duygular Teorisi" ve "Ulusların Zenginliği" adlı eserlerinde ortaya koymuştur. Adam Smith'in görüşleri nelerdir? K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 93 ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ Adam Smith, mal üretimi ve çalışmayı, zenginliğin kaynağı olarak göstermiştir. O'na göre; her ulusun yıllık çalışması, herkese, yaşam için zorunlu olan bütün malların üretilmesini sağlayan ilk kaynaktır. Asıl verimli olan bütün ulusun çalışmasıdır. Bu iş bölümü milli gelirin yaratılmasını sağlamaktadır. Fakat, iş bölümünün yapılması için bazı koşullara ihtiyaç vardır. Bunlar, piyasanın geniş olması, piyasanın büyük olması ve sermayenin bol olmasıdır. Her insan, yasalara aykırı davranmamak koşuluyla, diğer insanlarla rekabet edebilir, çalışmasını ve sermayesini ortaya koyabilir. Ancak, bu ekonomik faaliyet tamamen serbest olmalıdır. Devlet, ekonomik alana karışmamalıdır. Devlet, herşeyden önce üç alanla uğraşmalıdır. Bunlar; adalet, ulusal savunma ve tek veya bir grup insanın bir araya gelmesiyle, kendi özel çıkarlarıyla bağdaşmadığından, hiçbir zaman yapmayacaklardı bayındırlık hizmetlerinin yapımı ve bakımı gibi işler ile bazı kamusal kurumların işleri gibi faaliyetlerdir. Adam Smith'in bu düşünceleri ekonomik liberalizmin temellerini oluşturmuştur. Dolayısıyla sanayi kapitalizmi bu düşünceler çerçevesinde şekillenmiştir. 2.5. Kapitalizmin Ortaya Çıkmasına Yönelik Bazı Teorik Yaklaşımlar Fernand Braudel, kapitalizmin ortaya çıkmasını hangi olaya dayandırmaktadır? Çok sayıda yazar, kapitalizmin ortaya çıkmasında Ortaçağın sonlarında ticaretin canlanmasının, parasal ilişkinin yaygınlaşmasının ve değişmesinin rol oynadığını ileri sürmektedirler. Bu yazarlar arasında marksist olanlar olduğu gibi, marksist olmayan gelenekten yetişen kişiler de vardır. Fernand Braudel, "Akdeniz Dünyası" adlı iki ciltlik eserinde, kapitalizmin, 16. yüzyılda Akdeniz ticaret ekonomilerinin çökmesi ve ticaretin Atlantik bölgesinde yoğunlaşmasıyla ortaya çıktığını savunmaktadır. Belçikalı bir iktisat tarihçisi olan Henri Pirenne de, "Ortaçağ Kentleri" adlı kitabında, kapitalizmin kökenini 10. yüzyıldan itibaren Avrupa'da ticaretin canlanmasına ve kentlerin oluşmasına dayandırmaktadır. Max Weber'in kapitalizme ilişkin görüşleri nelerdir? Kapitalizmin kökenine ilişkin ortaya attığı tezle, çok eleştiri alan Max Weber de, 1904-1905 yılında yayımladığı "Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu" adlı eserinde, modern Avrupa kapitalizminin sosyolojik analizini yapmıştır. Weber'in tezine göre, kapitalizm, protestanlığın ürünüydü. Kısaca Weber'in tezi şöyle idi: Protestan hareketinin Calvanist kollarının temel özelliği, bu mezhebe inananların lüksten ve zevkten uzak bir hayat yaşamalarıydı. Dolayısıyla böyle bir hayat tarzı, insanları hızlı sermaye birikimine, rasyonel davranışa ve iş hayatında başarılı olmaya itmiştir. Calvanistin hayat tarzı bir etik, hatta bir "değer" olmuştur. Bu değerler, Calvinistler arasında yaygın bir biçimde yayılmıştır. Weber, kapitalizm der- 94 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ ken, formel açıdan özgür emeğin rasyonel biçimde örgütlenmesi, işyerinin evden ayrılması, rasyonel muhasebe yöntemleri ile rasyonel hukuk ve yönetim sistemlerinin gelişmesiyle karakterize edilen bir sistemi kastetmiştir. Kapitalizm hakkında en önemli görüşleri öne süren kimdir? Kapitalizmin kökenine ve kapitalizmin yapısına ilişkin en önemli görüşler öne süren kişi, hiç kuşkusuz Karl Marx'tır. Düşünsel yaşamı boyunca kapitalist sistemi ele alan Marx, "Alman İdeolojisi", "Siyasal İktisadın Eleştirisinin Temelleri" ve "Kapital" adlı üç kitabında kapitalist üretimin ortaya çıkmasını sağlayan tarihsel süreci incelemiştir. Kapitalizmin kökenini "Alman İdeolojisi" adlı kitabında 11. yüzyıla tarihleyen Marx, "Kapital" de kapitalizmi 16.yüzyılda başlatmaktadır. Marx'ın bu konudaki görüşleri şöyledir: "Bazı Akdeniz kentlerinde kapitalist üretimin ilk örneklerinin oldukça erken tarihlerde ortaya çıkmış olmalarına rağmen, kapitalist çağın başlangıcı ancak 16. yüzyıldadır. Kapitalizmin yumurtasından çıktığı her yerde, serfliğin kaldırılması uzun zamandan beri tamamlanmış bir olgudur. Buralardaki kentler de uzun sürelerden beri egemenliklerini sağlamışlardır ve Ortaçağın zaferi, tamamen kaybolmak üzeredir". Karl Marx, sermayenin oluşumunu nasıl açıklamıştır? Marx, kapitalist sistemi incelerken, bütün dikkatini manüfaktür ve sanayi devrimi üzerine yoğunlaştırmıştır. Marx, feodal toplumun çökmesiyle köylülerin mülksüzleştiğine, onların ücretli işçi haline geldiğine, kırlardaki ev ekonomilerinin yok olduğuna ve tarımın her türden manüfaktürden koptuğuna işaret etmektedir. Sanayi kapitalizminin oluşumunda önemli bir etken olan sermaye, Karl Marx'ın üzerinde durduğu ikinci bir konudur. Marx, sermayenin oluşumunu tarihsel bir persfektiften şöyle incelemiştir: Başlangıçta bir tefeci sermaye bir de ticari sermaye vardı. Bu sermayeler endüstriyel sermaye sisteminin engellerini aşabilmek için yeni manüfaktürler tercihen ihracat merkezi olan liman kentlerine veya beledi örgütlenmeler ile onların esnaf kuruluşlarının denetimlerinin dışında kalan iç bölgelere yönelmişlerdir. Amerikanın keşfi, buradan getirilen değerli madenler, bu kıtanın yerleşime açılması, köle ticareti ve ticari çıkarlardan kaynaklanan savaşlar sermaye birikimine etki yapmışlardır. Marx'a göre, kapitalist üretimin ortaya çıkmasını sağlayan tarihsel süreç, aynı zamanda üreticileri üretim araçlarından koparan süreçtir. Bu süreç, üretim araçlarının ve bu araçların sermaye haline dönüşmesini gerçekleştirmiştir. Kapitalist üretim biçimi, üretim araçlarının kapitalist mülkiyetine dayanmaktadır. Ama kapitalist üretimin işleyiş mekanizması giderek üretim araçları üzerindeki bu kapitalist mülkiyetin de kaldırılmasını gerekli kılan maddi koşulları yaratmaktadır. Kapitalist üretim biçimi, kendi iç yasaları gereği, daha üst düzeyde toplumsal üretim biçiminin maddi geçişi sağlayacak olan toplumsal gücü de ortaya çıkarmaktadır. O toplumsal güç de işçi sınıfıdır. K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 95 ? ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ 3. Sosyalizmin Ortaya Çıkması 3.1. Sosyalizm Nedir? Sosyalizm kavramı, ilk kez hangi anlamlarda kullanılmıştır? Sosyalizm kavramı ilk kez 1827'de Robert Owen'in görüşlerini yayan "Cooperative Magazine" adlı dergide, liberal kapitalist bireyciliğe karşı çıkmak üzere kullanılmıştır. Papaz Vinet de, 1831'de sosyalizm kavramını dinsel bir anlamda ele almıştır. Ancak, 1832'de Pierre Leroux, sosyalizm kavramına sahip çıkmış ve yaygın bir şekilde kullanılmasına öncülük etmiştir. Nitekim 1848'e kadar bireyciliğin karşıtı olarak kullanılan sosyalizm, bu tarihten sonra insan haklarının ekonomik ve sosyal anlayış içinde ele alınmasına dayanan yeni bir toplum düzeni biçiminde kullanılmaya başlanmıştır. Modern sosyalizmin kurucuları olan Karl Marx ve Frederic Engels, sosyalizmi her şeyden önce kapitalizmin yadsınması olarak değerlendirmişlerdir. Marx, "Gotha Programının Eleştirisi" adlı kitabında komünist toplumu iki evre halinde incelemiştir. Birinci evre, kapitalizmin yerine alan toplum biçimidir. Birçok marxist bu evreye sosyalizm adını vermiştir. Marx'a göre, bu evre, kapitalizmin izlerini taşıyacaktır. Yeni egemen sınıf olarak işçilerin kendi devletlerine (proletarya diktatörlüğü) ihtiyaçları vardır. Proletarya diktatörlüğü, yeni egemen sınıfı (işçi sınıfı) düşmanlarına karşı koruyacaktır. Halkın zihinsel ve ruhsal ufuklarında burjuva fikirler ve değerler yer almaya devam edecektir. Gelir de, mülk sahipliğinden kaynaklanmamakla birlikte, ihtiyaçlardan çok yapılan işe göre hesaplanacaktır. Bununla birlikte, toplumun üretici güçleri, bu yeni düzende hızla gelişecek ve zamanla kapitalist geçmişin zorunlu kıldığı etkenler ortadan kaldırılacaktır. Toplum, bundan sonra komünist aşamaya geçebilecektir. Görüldüğü gibi, sosyalizm, sınıfsız topluma ulaşmada ilk evredir. Kır ile kent, tarım ve sanayi arasındaki eşitsizliklerinin yaşanmaya devam ettiği, işbölümünün henüz aşılmadığı bir geçiş dönemidir. Sınıfsız toplumun kendi temelleri üzerinde gelişebildiği daha yüksek bir evresinde, kapitalizmden devralınan eşitsizlikler sona erdirilmeye çalışılır. Üreticilerin kısmîlik ve parçalanmışlıklarının son kalıntılarıyla birlikte insanın insanı denetlemesi, sömürmesi ve baskı altına almasının son bulacağının öngörüldüğü bir düzen olarak tanımlanabilir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, sosyalizm, komünizme giden yolda aslında bir geçiş evresidir. Sosyalizm hangi kavramlarla karıştırılmaktadır? Günümüzde genellikle, sosyalizm, komünizm ve kollektivizm kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Hatta eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. Komünizm; sınıfsal yaşayışın son bulması, modern kapitalist üretim tarzı içinde edinilmiş üretim 96 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ araç ve olanaklarının toplumsallaştırılması, zenginliğin tüm toplumun mülkü kılınması, toplumsal üretimin sonuçlarının, mülkiyet veya çalışmaya değil, ihtiyaca göre tasarruf edilmesine dayanan özgür üretici bireylerin yer aldığı bir düzendir. Bilindiği gibi bu sürecin öznesi işçi sınıfıdır. Kollektivizm ise, sosyalist üretim tarzına özgü bir mülkiyet tipini temsil etmektedir. Hem özel hem de devlet çiftliği özelliklerini taşıyan bir mülkiyettir. Bir ara aşamadır. Bütün halkın adına kullanılan devlet mülkiyetinden farklı olarak nüfusun bir alt bölümü (genellikle bir köy topluluğu) tarafından uygulanan bir mülkiyettir. 3.2. Sosyalizmin Ortaya Çıkması Sosyalizm nasıl ortaya çıkmıştır? Sosyalist düşüncenin ortaya çıkması ve yaygınlık kazanması, 18. ve 19. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Avrupa'da Sanayi Devrimi'nin ortaya çıkardığı işçi sınıfının sefalet içinde yaşaması yeni toplumsal düzen arayışlarını hızlandırmıştır. 19. yüzyılda İngiltere'de fakirlik ya da sefalet içinde yaşayan nüfus, geçmiş yüzyıla oranla dört kat artmıştı. İngiltere'de 1800-1810 yılları arasında sanayi üretimi %23 artmış, büyüme oranı % 39'a çıkmıştı. Ulusal gelir de, yüzyılın başında 190 milyon pounda yükselmiştir. Bu gelir dağılımında görülen eşitsizlikler, 19. yüzyılın başında sosyalistlerin çalışan nüfus, özellikle de sanayi işçileri arasında kendilerine geniş bir taraftar kitlesi bulmalarında önemli bir etken olmuştur. İngiltere'de sosyalizm nasıl ortaya çıkmıştır? Avrupada sanayileşmenin getirdiği bu sefalet, yaşam koşulları açısından kapitalistler ve işçiler arasında bir mücadele başlatmıştır. Toplumdaki çelişkilerin belirginleşmesi, varolan öfkeyi artırmıştır. 1831 yılında Fransa'nın Lyon kentinde işçiler, 1844 yazı başında da Almanya'nın en yoksul işçi bölgelerinden biri olan Silezya'da dokumacılar ayaklanmışlardır. İngiltere'de de 1838 yılının Mayıs ayında Halkın İstekleri "People's Charter" adlı bir beyanname yayınlamıştır. Bu beyannamede; genel oy, parlamento üyelerine ücret ödenmesi, oy hakkının sadece mülk sahiplerine tanınması koşulunun kaldırılması ve gizli oy kullanılması istekleri vardı. İngiltere'de Chartizm adı verilen bu hareket, 1848 önce, bir sınıf ideolojisine dayalı ilk işçi hareketi idi. 18. yüzyılın sonları ve 19. yüzyılın başlarında işçi sınıfını içinde bulunduğu sefaletten kurtarmak için bazı kişiler "ütopyalar" üretmişlerdir. Ancak, 19. yüzyılın ortalarından itibaren Karl Marx ve Frederich Engels, bilimsel metodları kullanarak sosyalizmi teorileştirmeye çalışmışlardır. Özellikle, 1848 yılında kaleme aldıkları "Komünist Parti Manifestosu" bu çalışmaların başlangıcını oluşturmaktadır. K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 97 ? ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ 3.3. Karl Marx'tan Önce Sosyalizm: Ütopyacı Sosyalizm İlk ütopik sosyalist olarak kim gösterilmektedir? Siyasal düşüncede sosyalizmin kökenini Platon'a kadar götürmek yaygın bir tutumdur. Platon, "Devlet" adlı ünlü eserinde, ideal bir toplumun düzenini tasarlarken ortaya koyduğu kollektivist model nedeniyle siyasal düşüncenin ilk ütopik sosyalisti sayılmaktadır. Ütopik sosyalistlerin içinde en ünlülerden biri de İngiliz düşünürü Thomas More'dir. 1516'da yayımladığı "Ütopaia" adlı eserinde, kollektivist temellere dayanan hayal ürünü ideal bir devlet modeli planlamıştır. Siyasal düşüncede Platon ve Thomas More dışında birçok ütopik sosyalistin varolduğu ileri sürülmektedir. Ancak, Marx'tan önce gerçek anlamda ütopik sosyalistler Saint Simon, Fourier, Feuerbach, Robert Owen ve Proudhon gibi kişilerdi. Bunların görüşleri toplumsal gelişimlerin gereklerini karşılayabilecek yatkınlıkta ve yetkinlikte değildi. Ancak, yetkin bir yaşam düzeni için toplumsal ve iktisadi ilişkilerin geniş kitleler yararına, çalışan ve üreten kitleler lehine düzenlenmesini istiyorlardı. Başlıca amaçları iş koşullarının değiştirilmesiydi. Saint Simon'un düşünceleri nelerdir? Saint Simon (1760-1825): Bir Fransız aristokratı olan Saint Simon, 1802-1825 yılları arasında yayımladığı eserlerinde toplumsal barışın ve ilerlemenin koşullarını araştırmıştır. İdeal toplumun şu ilkelere sahip olmasını istemiştir: "Her kişi kendi yeteneğine göre elde etmelidir ve her yeteneğe çabasına göre vermek gerekir. Zenginliklerin mirasçısı aile olmamalı, devlet olmalıdır. Devlet, üretim araçlarını yeteneğe ve gereksinime göre paylaştırmalı". Saint Simon, ayrıca, çocukların maddi etkinliğini sanayiye, düşünce yetisini bilime, duygularını sanata yöneltecek biçimde yetiştirilmesini öne sürmüştür. Charles Fourier'in temel düşüncesi nedir? Charles Fourier (1771-1837): Servetini yitiren Fourier, uygarlığın kötülüklerinden yakınan fikirler ileri sürmüştür. 1808'den sonra ortaya koyduğu görüşlerle, yürürlükteki iktisadi yaşam düzeninin yerini alacak bir düzen tasarlamış, bu yeni düzende insanlığın mutluluğa kavuşacağına inanmıştır. Ona göre yürürlükteki iktisadi yaşam düzeni "insanlıkdışı"ydı, yoksullukla zenginlik arasında akıl almaz uçurumlar vardı. Cennetlik, vahşilik, barbarlık ve uygarlık dönemlerinden geçmiş olan insanlık mutlak uyuma ergeç ulaşacak, dünyada güvenli yaşam düzeni kurulacaktır. Fourier, endüstrinin insanları fakirleştirdiğine inanmaktadır. Bu nedenle, insanlar daha çok tarımla uğraşmalıdır. 810'u kadın, 810'u erkek olan 1620 kişilik gruplar kurulmalı; herkes her işi sırayla yapmalı, yemekler burada yenmeli, 98 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ birlikte yaşanmalıdır. Fourier'in "Falansterler" adını verdiği bu toplumsal gruplar, yaklaşık 400 hektar toprak üzerinde tarımla uğraşacaklardı. Ludwig Feuerbach (1804-1872): "Hıristiyanlığın Özü" adlı eserinde, Hegelciliği, düşünsel ve siyasal açıdan eleştiren Feuerbach, bütün manevi yaşamı (dinler ve özellikle Hıristiyanlık) maddeci bir anlayışla açıklamaya çalışmıştır. Feuerbach'a göre; bu sistemlerdeki bütün evrensel terimler (Tanrı, mutlak zihin vb.) aslında insanın kendi özüne işaret etmektedir. Ancak, pratik ihtiyaçların, korkuların vb. baskısıyla insanın karşısında duran nesneler, mutlak gereklilermiş gibi yorumlanmaktadır. Dolayısıyla insan kendi özünün ne olduğunu ancak kendisine yabancı bir görüntü halinde görebilmektedir. Robert Owen'in sosyalizme katkıları nelerdir? Robert Owen (1771-1858): İnsanın karakterini kendisi değil, çevresinin belirledğine inanan Owen, çevreyi değiştirmeye çalışmıştır. İlk denemesini ortaklarından olduğu New Zanark fabrikasında yapmaya çalışmıştır. Küçük çocukların fabrikada çalışmasının önlenmesi, işçi barınaklarının düzene sokulması, ücretlerin arttırılması, çalışma saatlerinin azaltılması, iş yerlerine yakın okullar açılması üzerine düşündüklerinin geniş çapta uygulanması için "Toplum Üzerine Yeni Görüşler" adlı bir kitap yazmıştır. Bu kitabı çeşitli hükümet başkanlarına da göntermiştir. 1815 yılında ekonomik bunalımın çıkması, Owen'in başarısız olmasına yol açmıştır. Bunun üzerine Amerika'ya göç eden Owen, 1825 yılında satın aldığı bir köyde kendi ideallerine uygun bir toplum kurmaya çalışmıştır. New Harmony adı verilen bu deney de başarısızlığa uğramıştır. Owen, 1827'de tekrar İngiltere'ye dönmüştür. Sınıf kavgası görüşüne kesinlikle karşı olan Owen sosyalizmi, toplumu aklın egemenliği altına koymayı öngörmüştür. Bütün bunlara rağmen, Owen, İngiliz sosyalist hareketini etkilemiştir. Karl Marx da, "Gotha Programının Eleştirisi" adlı eserinde, Owen'a çok şey borçlu olduğunu ifade etmiştir. Proudhon'un amacı nedir? Pierre-Josiph Proudhon (1809-1865): Anarşizm akımının kurucusu, küçük burjuva sosyalisti Proudhon, Marx ve Engels'ten sonra en ilgi çekici isimdir. Proudhon, iktisadi yaşamı toplumsal yaşamdan, bireyi toplumdan ayrı düşünmeksizin insanı geniş çerçevede kavramaya çalışmıştır. Düşüncelerinin bir bütünlük oluşturmadığı, hatta tutarsızlıklarla dolu olduğu öne sürülmektedir. 1840'da yazdığı ilk kitabında "mülkiyet nedir?" sorusuna, "mülkiyet hırsızlıktır" yanıtını vermiştir. 1846'da da "Sefaletin Felsefesi"nde işçilerin sermaye düzenini ortadan kaldırma gereği duymadan üretim araçlarını nasıl ele geçirebileceklerini ortaya koymuştur. Proudhon'un amacı, burjuva sınıfını işçi sınıfıyla kaynaştırmak, ikisinden bir bütün oluşturmaktır. Böylece, emek ve sermaye karşıtlığı da ortadan kalkacak, mutlu bir dünyanın kuruluşu sağlanmış olacaktır. O'na göre, bu ideal topluma ulaşmak için "kötülüklerin kaynağı Tanrı ve inanç" ortadan kaldırılmalı, devlet ve kilise tasfiye edilmelidir. K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 99 ? ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ 3.4. Karl Marx ve Sosyalizmin Teorileştirilmesi 3.4.1. Tarihsel Materyalizm Tarihsel materyalizm'e göre sınıflar neye göre ortaya çıkmaktadır? Yaygın anlayışa göre, sosyalizm, tarihsel materyalizm ve diyalektik materyalizm olmak üzere iki ayrı disiplinden oluşmaktadır. Bu ayrımda tarihsel materyalizm, sosyalist teorinin bilimsel yanını (tarih ya da toplumbilimi), diyalektik materyalizm ise felsefi yanını ifade etmektedir. Marx'a göre, tarihin herhangi bir döneminde belirleyici olan bir düşünce kendiliğinden oluşmamıştır. Düşünce, ancak o dönemin maddi koşullarının bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre; bireysel ve toplumsal yaşamın gelişimi tümüyle maddi koşulların, iktisadi etkenlerin belirleyiciliğine bağlıdır. Sınıfların tarihi üretimin belli tarihsel gelişim evrelerine bağlıdır. Diğer bir deyişle insanlar üretim araçlarını üreterek dolaylı biçimde maddi yaşamlarını üretirler. Böylece uygarlığın araçlarını üreterek dolaylı biçimde maddi yaşamlarını üretirler. Maddi yaşamın üretim biçimi genel olarak toplumsal, siyasal,düşünsel yaşam sürecini belirler. Yani alt yapı üst yapının oluşmasında temel faktör olmaktadır. Böylece, tarihsellik Marx'ın düşüncesinde belirleyici olmaktadır. 3.4.2. Diyalektik Materyalizm Karl Marx, diyalektik materyalizmi hangi düşünürden yararlanarak geliştirmiştir? Marx'ın tarihteki gelişmelerin ekonomik nedenlere dayandığı teorisinin yanısıra, ekonomik güçlerin etkisiyle işleyen bir "ilerlemeci evrim" ya da "tarihsel dinamikler" olarak tanımlanabilecek bir teorisi daha vardır. Bu ikinci teori, Alman düşünürü Hegel'den yararlanılarak gelitirilmiştir. Hegel'in "diyalektik" adı verilen kavramı, tarihi her aşamada egemen "idea"nın bir tez rolü gördüğü zıtların kavgasına dayanmaktadır. Bu tez, daha sonra bir "antitez" ile yani kendi karşıtı ile karşılaşmakta ve sonunda onun tarafından yenilgiye uğratılmaktadır. Bu çatışma, en sonunda, hem tezin hem antitezin en değerli öğelerini kendinde birleştiren bir "sentez" in türemesine yol açmaktadır. Her sentez, sırası gelince, yeni bir tez durumuna gelip, çok geçmeden kendi antitezi ile çatışmaya düşmektedir. Bu süreç "yetkin devlet"in gerçekleşmesine kadar sürmektedir. Karl Marx'ın diyalektik materyalizmi nasıl işlemektedir? Marx, Hegel'in "idealar" adını verdiği olguya "ekonomik sistemler" kavramını koymuştur. Diğer bir deyişle birbirinden farklı her üretim düzenini kendine eşlik eden, mülkiyet ilişkileriyle birlikte, en yetkin düzeye ulaşmaktadır. Ondan sonra, 100 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ üretim düzenini çöküşe götürecek çelişkiler ortaya çıkmaktadır. Bu süre içinde, ona zıt bir düzenin temelleri atılmaktaydı. Bu iki üretim düzeni arasındaki çatışmanın sonucunda en değerli öğeler alınmakta ve yeni bir sistem ortaya çıkartılmaktadır. Bu dinamik süreç, "komünizm" düzenine ulaşılana dek sürecekti. Komünizm döneminde de değişme görülecekti, ama değişme komünizmin sınırları içinde kalacaktı. 3.4.3. Sınıf Kavgası Çağımızda mücadele hangi sınıflar arasında gerçekleşmektedir? Marx'a göre tarihe konu olan iki büyük kavga vardır. Biri ekonomik sistemler arasında, diğeri sınıflar arasında gerçekleşmekteydi. Marx, malların üretiminde, dağıtımında ve değişiminde farklı rolleri olan grupları "sınıf" olarak tanımlamıştır. Örneğin, sermayeyi ellerinden bulunduran insanlarla, emeği ile geçinenler birer sınıf oluşturmaktaydı. Marx'ın değerlendirmesine göre, ilkçağda, efendilerle köleler, patrisiyalarla plepler arasında sınıf kavgası gerçekleşmiştir. Ortaçağ boyunca çatışma; lonca ustaları ile kalfalar ve çıraklarla olduğu gibi, feodal beyler ve serfler arasında da vardı. Çağımızda bu mücadele kapitalistler sınıfı ile proleterya arasında bir kavgaya dönüşmüştür. Marx, proleteryanın bu mücadeleden başarıyla çıkarak sınıfsız bir toplumu yaratacağı inancındadır. 3.4.4. Artı Değer Artı değer nedir? Marx, bu teorisiyle iktisat bilimine en büyük katkıyı yapmıştır. Artı değer teorisi, değişim değeri olan tüm zenginliklerin işçilerce yaratıldığı inancına dayanmaktadır. Pazarlanabilen tüm malların değeri, onları üretmek için gerekli emeğin niceliği (miktarı) tarafından belirlenir. Sermaye birşey yaratamadığı gibi, sermayeyi yaratan da emektir. Bununla birlikte, işçi zahmetli çalışmasının ya da becerisinin ürünü olan değerden hakkı olan payı alamaz. Aldığı genellikle varlığını sürdürmesine yeten bir ücrettir. Değerin geri kalan bölümü, çeşitli parçalara ayrılır. Fabrikanın aşınma payı, fabrikanın genişletilmesi ve vergiler gibi kalemler çıkartıldıktan sonra önemli bir parçası, faiz, rant ve kâr olarak kapitalistin cebine girmektedir. 4. Milliyetçiliğin (Ulusalcılığın) Ortaya Çıkması 4.1. Ulus ve Ulusalcılık Nedir? Ulus ve ulusalcılığın ortaya çıkmasında hangi olaylar etkili olmuştur? K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 101 ? ? ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ Tarihin en eski çağlarından beri sosyal bir varlık olarak toplu halde yaşayan insanın, bir topluluk biçiminde "millet /ulus" niteliğini alması 18. ve 19. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Özellikle, Amerikan ve Fransız Devrimleri sonucu ortaya çıkan eşitlik, özgürlük, dayanışma ve halk egemenliği gibi kavramlar; ulus ve ulusalcılığın çağdaş bir biçimde ele alınmasını sağlamıştır. Kısaca, ulus; bir topluluk oluşturma bilincine sahip, ortak bir kültürü paylaşan, açıkça belirlenmiş bir toprak üzerinde yerleşik, ortak bir geçmişe ve gelecek projesine sahip ve kendi kendini yönetme hakkına sahip bir insan grubu olarak tanımlanabilir. Ulusun beş boyutu bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; psikolojik (bir grup oluşturma bilinci), kültürel, toprağa ait (teritorial), siyasal ve tarihseldir. Ulusalcılık hangi özelliklere sahiptir? Ulusalcılık kavramı ise, ulus olmanın ya da ulus oluşturmanın bilincidir. Başka bir tanımlama ile, dünya toplumlarının ulus öncesi oluşumlardan, ulus olma aşamasına varma çabasının hem ürünü, hem de ideolojik aracıdır. Bu nedenle, ulusalcılık yeknesak, değişmez, homojen bir ideoloji değildir. Ulusal oluşumun evriminden ve yapısal değişikliklerden etkilenen devingen bir akım olarak değerlendirilebilir. Ulusalcılık, ulus öncesi yapıların kendisini tasfiye ederek, yerine daha güncel gereksinmelere yanıt veren kurumların, daha ileri düzeyde yaşam ve yönetim biçimlerinin geçmesini hedef alarak doğmuştur. Bu bağlamda, ulusalcılık, ulus-öncesi kurumlardan ulus oluşa yönelmenin önündeki engelleri aştığı ölçüde tarihsel açıdan ilerici bir niteliğe sahiptir. Ayrıca, ulusalcılığın sahip olduğu özelliklerden biri de değişik toplumsal düzeylerdeki ve farklı kültürel geçmişlere sahip insanları bir araya getirme yeteneğine sahip olmasıdır. 4.2. "Ulus"un Ortaya Çıkması Ulusun ortaya çıkmasını sağlayan sosyo-ekonomik yapı nasıldır? Ulus adı verilen toplumsal olgu, feodal düzenin bozulmasıyla ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi, feodal düzen kırsal ve kentsel olmak üzere ikili bir yapı üzerine oturmuştu. Kırsal alanda feodal bey ve serf ilişkisi yoğun bir şekilde göze çarpmaktaydı. Bu düzende feodal beyin ve kilisenin toprakları üzerinde değer üreten unsur serf idi. Önceleri, serfi toprağında belirli günler çalıştıran ve "emek-rant" alan feodal bey, sonradan bu rantı serfe bırakmıştır. Bu gelişme sonucunda feodal bey, serfe bıraktığı topraktan "ürün-rant" almaya başlamıştır. Feodal düzenin son dönemlerinde para ekonomisinin ortaya çıkmasından sonra da, feodal beyin aldığı bu rant, "para rantı"na dönüşmüştür. Bu süreç sonunda serf elinde daha fazla "değer" ve para tutabilmiştir. Bununla birlikte, bu dönemde nüfusun artması ve serfin üretimden daha çok pay alması üzerine toplumda talep artmıştır. Bu sosyo-ekonomik gelişme lonca sisteminin etkinliğini azaltmıştır. Toplumsal gereksinimleri karşılamak için daha fazla mal üretilmeye başlanmıştır. Bu 102 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ fazla üretim kentler arasında ilişkinin sınırlı olduğu, seyahatin güçlükle yapılabildiği ve ticaretin sadece lüks maddelerle sınırlı bulunduğu "kendi kendine yeterli" kapalı ortaçağ ekonomisinde bir canlılık yaratmıştır. Feodal düzenin daha yoğun yaşandığı kırlarda da ticaret yaygınlaşmıştır. Bunun doğal sonucu olarak serfler de kentlere kaçıp özgürleşmişlerdir. Yaşanan bu sosyal ve ekonomik değişmeler toplumda yeni bir sınıf oluşturmuştur. Burjuvazi adı veliren bu sınıf, pazara yönelik üretime yönelmiştir. Avrupa'da burjuvazinin ortaya çıkmasıyla feodal beylerin ve kilisenin nüfuzu azalmıştır. Ekonomik ve toplumsal yapıdaki bu değişme, Avrupa'da güçlü merkezi iktidarların kurulmasını sağlamıştır. Ticaret olanakları gelişmiş, ülkenin tüm bölgelerinde aynı yasaların uygulanmasına geçilmiş, "burg"ların surları içinde olan pazar bütün ülkeyi içine alacak biçimde genişlemiştir. Kapalı ekonomiden ulusal pazar ekonomisine geçilmiştir. Para kullanımı yaygınlaşmıştır. Ekonomik yaşama ağırlığını koyan burjuvazi, gücünü, maldan ve sermayeden almaya başlamıştır. 11. ve 12. yüzyıllarda krallıkların güçlenme sürecinin yarattığı pazar birliği, 16. yüzyılın sonunda "ulus"u oluşturan ögeleri ortaya çıkarmaya başlamıştır. Çünkü, yeni dönemde halkın ticaret yapabilmek için herşeyden önce ortak bir anlaşma aracı bulması gerekmiştir. Böylece, Ortaçağın latincesi önemini kaybetmiş ve bölgesel diller ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, 16. yüzyıldaki dinsel alandaki reform hareketi Papalık'ın ve kilisenin etkinliğini iyice azaltmıştı. Her krallıkta "ulusal" mezhepler ve kiliseler türemiştir. Bazı düşünürler de "Doğal Hukuk İlkeleri" adı altında mevcut düzeni sorgulamışlardır. Devlet, toplumsal sözleşme, ulusal egemenlik vb. kavramlar çerçevesinde burjuvazinin ekonomik ve siyasal yapısını güçlendirmeye çalışmışlardır. Bunlardan biri olan John Locke ulusal egemenlik kavramına, devletin kapitalist düzenin alt yapısının oluşturma ve üretimin güvence altına alınma anlamını da yüklemiştir. Buna göre, devlet, mülkiyet hakkını koruyacak ve müdahale etmeyecekti. Devlet, yalnızca, toplumsal üretim sürecini engelleyecek risklerin ortadan kaldırılması görevini yerine getirecekti. Fransız Devrimi'nden önce J. J. Rousseau da, genel irade kavramını geliştirmiştir. Buna göre, devlet iktidarının bütünüyle ortaya çıkabilmesi için vatandaşların elindeki iktidar gücünü biraraya getirmek zorunluluğu vardır. Bir karar almak sözkonusu olunca bütün halkı toplamak ve halkın herbirinin açıkladığı iradelerin toplamını alarak genel iradeyi bulmak gerekiyor. Rousseau'nun bu yorumu; çağdaş "ulus" kavramının oluşmasında ve "ulus-devlet" yapılarının ortaya çıkmasında büyük katkısı olmuştur. Kuşkusuz, Fransız Devrimi sırasında Emmanuel Sieyes'in "Üçüncü Kuvvet Nedir?" sorusunu sorması ve buna "her şeydir" yanıtını vermesi "ulus" unsurunun tanımlanmasında etkili olmuştur. Böylece, "her şey" olan üçüncü kuvvet "ulus"la aynı anlama gelmiştir. 18. yüzyılda hangi değerler çağdaş ulus kavramının oluşmasını sağlamıştır? K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 103 ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ Bu siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel değişmeler aynı topraklar üzerinde yaşayan insanların birbirleriyle daha fazla ilişkiye girmelerine neden olmuştur. Hatta, insanlar aynı gruba üye olmanın bilincine varmışlardır. Giderek ortak dil, ulusal din, ortak ülkü, ulusal karakter ve değerler üretmeye başlamışlardır. Böylece, 18. yüzyılda çağdaş anlamda "ulus" ortaya çıkmıştır. 4.3. Ulusalcılığın Ortaya Çıkması Ulusalcılığın tarih sahnesine çıkmasında Avrupa toplumlarının pre-kapitalist bir ekonomiden, kapitalist bir düzene geçmesi etkili olmuştur. Nitekim, bu tarihsel atılımda ulusalcılık, dağınık ekonomik grupların, toplumsal birimlerin ortak bir ulusal karar merkezinde toplanmasını benimsemiştir. Ulusalcılığın ortaya çıkmasında ekonomik gelişmelerin ne gibi etkisi olmuştur? Üretim ve bölüşümün ulusal düzeyde yaygınlaşması ve ulusallaşması, ekonomik birim olarak tüm ulusun alınması, emeğin, sermayenin ve pazarın etkinliğinin o döneme kadar görülmemiş bir büyüklüğe ulaşması, üretici güçlere büyük bir dinamizm kazandırmıştır. Bu hareketliliğin gerçekleşmesini ideolojik planda savunan ulusalcılık, coğrafi ve siyasal engellerle bölünmüş bir nüfusu hem yatay olarak hem de dikey olarak tek bir otorite altında bütünleştirmeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda, bireyler ve gruplar ulusal birliğe çağırılmıştır. Savunulan ulusal birlik, birbirine benzemeyen birimlerin organik dayanışmasından güç alan, dinamik bir ekonomik yapı üzerine inşa edilmeye çalışılmıştır. Bu ekonomik yapı da, bilime, yeni buluşlara, yaratıcılığa açık, kazanmaya ve başarmaya dayalı bir toplum felsefesini beraber getirmiştir. Bu süreçten sonra, bireylerin bağlılıkları; yerel güçlere ve kilisenin kutsallık atfedilen gücüne değil, ulusun tümüne bağlılık biçimine dönüşmüştür. Burjuvazi sınıfı ile ulusalcılık arasında ne gibi bir ilişki vardır? "Tanrısal egemenlik" anlayışı ve ayrıcalıklı ilişkiler ortadan kalkınca, mutlak monarşiler, aristokrasi ve kilise birer siyasal güç olmaktan çıkmışlardır. Bu tarihsel dinamizm içinde Rönesans ve Reform hareketleri; düşüncenin özgürleşmesini, inancın bağımsızlaşmasını, siyasal iktidarın dünyevileşmesini ve bireylerin tüm faaliyetlerinde "akıl"a başvurmasını getirmiştir. Burjuvazi sınıfı, bu özgürleşmeyi ve atılımı yaratan güç olarak, siyasal iktidara ortak olmayı, liberalizmi, laikliği, temsili siyaseti ve eşitliği savunmuştur. Bunun doğal sonucu olarak ulusalcılık burjuvazinin savunduğu görüşlerden biri olmuştur. Ulusalcılığın ortaya çıkmasında hangi kavramlar önemli rol oynamıştır? Ulusalcılık, bu tarihsel zorunluluk ve gelişmelerden sonra, 18. yüzyılda Amerikan ve Fransız devrimleri sırasında savunulan düşünceler sayesinde ortaya çıkmıştır. 104 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ Nitekim, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, dayanışma ve ulus egemenliği kavramları ulusalcılığın tarih sahnesine çıkmasında temel rolü oynamıştır. Bu devrimleri yapanlara göre, "egemenlik ulusa ait ise", siyasal otorite ulusu temsil edenlerce kullanılması gerekiyordu. Bir başka deyişle, ulusalcılık, toplumsal otoritenin mistik, dinsel ve kısmi güçlerin elinden alınıp, ulustan kaynaklanan meşruiyete (yasallığa) dayandırılmasını sağlamıştır. Amerikan ve Fransız devrimleri sonucu şekillenen ve ulusalcılıkla bağlantılı olan yurttaş kavramı da belirli bir ülkede, belirli siyasal kurumlar içinde yaşayan bireyleri tanımlamak üzere kullanılmıştır. Bu tarihten sonra sınırlar her zamankinden daha önemli hale gelmiştir. Ulus-devlet bireylerin kendi hak ve görevlerini yerine getirebilecekleri bir kurum olmuştur. 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın başlarında ulusalcılık, belli bir toprak parçasına, ortak dile, ideallere, değerlere ve geleneklere bağlanma biçiminde algılanmıştır. Bu duygu, aynı zamanda bir grubu, diğer gruplardan "farklı" kılan semboller (bayrak, marş gibi) ile özdeşleşmeyi gündeme getirmiştir. Bütün bu işaretlere bağlanmak bir kimlik yaratmıştır. Bu kimliğe yönelme, dün olduğu gibi bugün de halkı harekete geçirme gücüne sahiptir. Ulusalcılığın gerçekleştirmek istediği amaçlar nedir? Ulusalcılığın etkin bir siyasal akım olarak ortaya çıkmasından sonra gerçekleştirmek istediği amaçları şöyle sıralayabiliriz: 1. Kendine özgü bir kimliği olan ulus inşa etmek 2. Ulusal ekonomiyi yaratmak 3. Ulusal yönetim organı yaratmak (ulusal devlet örgütünü her türlü birey, yöre ve grup üzerinde egemen kılmak) 4. Ulusal bir kültür yaratmak Fransız Devrimi, ulusalcılığın yayılmasına nasıl etki yapmıştır? Fransız Devrimi'nden sonra bu amaçları gerçekleştirmeye çalışan ulusalcılık, ilerici bir niteliğe sahipti. Bilindiği gibi devrim sırasında İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi kabul edilmişti. Ulusalcı anlayış ve liberalizm, feodalizme ve kiliseye karşı birlikte mücadele etmişlerdi. Devrim sırasındaki ulusalcılar, amaçlarının özgürlük için zülme karşı mücadele olduğunu vurgulamışlardır. Böylece, ulusalcılar yurtsever bir özelliğe sahip olmuşlardır. Daha da önemlisi feodalizm altında acı çeken insanların özgürlüklerine kavuşmalarına ve onların bir ulus olarak kendi kendilerini yönetmelerine yardımcı olmayı görev olarak bilmişlerdir. Tüm bunların sonucu olarak, daha sonraki dönemlerde ulusun self determinasyon (kendi kendine yönetme hakkı), devrimin temel dış politika ilkesi olmuştur. Devrim savaşlarının ve Napolyon yayılmacılığının gerekçesi haline gelmiştir. Özellikle Napolyon Savaşları tüm Avrupa'da ulusal siyaset anlayışını yaymıştır. Bu nedenle, Rusya, Avusturya ve Osmanlı İmparatorluğu gibi çok uluslu yapıların çözülmesi- K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 105 ? ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ ni hızlandırmıştır. Ancak, Alman, İspanyol ve Rus ulusalcılığı da bu savaşların sonucunda uç vermeye başlamıştır. 4.4. Ulus ve Ulusalcılığın Ortaya Çıkmasına Yönelik Bazı Teorik Yaklaşımlar Ulus ve ulusalcılık hakkında farklı görüşler ileri sürülmesinin temel nedeni nedir? Ulus ve ulusalcılık konusundaki yayınlara bakıldığında, çoğunda, "Bir millet nedir?" sorusunun önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. Çünkü, pek çok insan topluluğundan hangisinin "ulus" biçiminde nitelenmesi gerektiği konusunda ortak bir kriter bulunmamaktadır. Ancak, konuya ilgi duyan bazı düşünürler, ulus olmak için hangi nesnel kriterlerin bulunması gerektiği ya da belirli grupların "milletleşirken" belirli grupların neden "milletleşemediği" konusunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Bunlar, genellikle dil veya etnik köken gibi tek bir kritere dayandırıldığı gibi dil, ortak toprak parçası, ortak tarih, kültürel özellikler gibi kriterler kümesine de dayandırılmaktadır. Bu bağlamda, çoğu düşünür, ulus ve ulusalcılık kavramlarını modern olgular olarak değerlendirmektedir. Ernest Gallner'e göre, ulus ne istençli olarak ne de "Alman romantik milliyetçiliği" ile tanımlanabilir. Ortak bilinç ancak, ulusal bir kimliğin varlığına karşılık gelmektedir. Ulusları meydana getiren şey ise, uluslaşmanın kendisidir. Gallner'in burada işaret etmek istediği nokta, ulusalcılık; ancak, kaynağı, yöntemi ve meşruluğu ne olursa olsun mevcut tarihi koşullar içinde bir ulus çıkarma "yeteneği" gösterebilmişse ulusun yaratılabileceğidir. Yani, ulusla ilgili faktörlerin ulusu oluşturacak şekilde düzenlenmesi, biraraya getirilmesi, toplumsal güç ve ilişkilerin sonuç yaratacak şekilde kanalize edilmesiyle bu gelişmenin olanaklı olabileceğidir. Gallner, ulusun oluşumunda ulusalcılığın rolünü şöyle ifade etmektedir: "İnsanları sınıflandırmanın doğal, Tanrı vergisi bir yolu olarak, içkin ama uzun süre gecikmiş bir siyasal gelecek olarak uluslar, bir söylemden ibarettir; bazen önceden varolan kültürleri alan ve bunları uluslara çeviren ulusalcılık, bazen ulusları icat eder ve genellikle önceden var olan kültürleri yok eder; iyi de olsa kötü de olsa bu bir gerçekliktir". Gallner, bu gelişmenin de sanayi toplumunun ortaya çıkmasıyla olanaklı olduğunu öne sürmektedir. Benedict Anderson, ulusalcılığın ortaya çıkmasını neye dayandırmaktadır? Benedict Anderson, "ulus olma"nın ve ulusalcılığın toplumsal ve kültürel ürünler olduğunu savunmaktadır. Diğer bir deyimle, ulus, toplumsal olarak bir işbirliği sonucu ortaya çıkmıştır. Anderson'a göre, "ulus, tahayyül edilen bir siyasi topluluktur. Çünkü, üyeler hiçbir zaman kendi toplumlarının tüm üyelerini bilemezler, onlarla yüzyüze gelemezler. Bununla birlikte her birinin düşüncesinde kendileriyle ortak yanları olan ve ayrı inancı paylaşan insanların ve toplumun hayali mev- 106 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ cuttu". Anderson, insan gruplarının bu birikime, bu anlayışa 18. yüzyılın sonlarında ulaştığı inancındadır. Karl Marx, ulusların oluşumunu neye dayandırmaktadır? Modern döneme damgasını vuran Karl Marx da, ulusların oluşumunu burjuvazinin gelişim sürecinin bir parçası olarak değerlendirmiştir. Marx bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: "Burjuvazi, halkın üretim araçlarının ve mülkiyetin dağınık haldeki durumunu ortadan kaldırma gücünü elinde tutar. Dağınık halkı biraraya toplar, üretim araçlarını merkezileştirir ve mülkiyeti birkaç elde toplar. Bunun doğal sonucu ise, siyasi menkezileşmedir. Çeşitli çıkarları, kanunları, hükümetleri ve vergi sistemleri olan bağımsız veya kısmen bağımlı bölgeler tek ulus, tek hükümet, tek kanun, tek ulusal çıkar ve tek gümrük tarifesi altında birleşmiş olurlar". Bir başka deyimle, Marx, "ulus"un oluşumunu burjuvazinin artan bir şekilde özgürleşmesinin bir sonucu olarak değerlendirmektedir. E. J. Hobsbawm'a göre ulusalcılık hangi tarihsel aşamalardan geçerek oluşmuştur? Belli bir ulusun kendi devletini kurmak ya da varolan bir ulus-devletin savunulmasını öngören ulusalcılık konusunda da farklı teoriler öne sürülmektedir. Bunlardan biri olan ünlü tarihçi E.J. Hobsbawm, ulusalcılığın temelde üç tarihi sürece sahip olduğunu belirtmiştir. O'na göre, kavram başlangıçta kültürel, edebî folklorik bir içeriğe sahip olmuştur. Bu aşamada dernekler gibi yarı siyasal kuruluşlar oluşurlar ve bu derneklerin daha çok tarihe yönelik bir ilgi ve ulusalcı eksende bir tarih yorumu ortaya koyarlar. İkinci aşamada, ulus düşüncesini savunanlar çeşitli düzeylerde politik kampanyalar düzenlerler. Amaç, ulusalcılığa kültürel destek sağlamak, sosyolojik aidiyetten politik bir program çıkartmak, ilgili topluluğu ortak hedefler etrafında toplayarak siyasal aidiyete geçmektir. Son aşama olan üçüncü aşamada da bu kitlesel destek elde edilir ve siyasal toplum içinde beliren iktidara etkin bir şekilde katılım sağlanır. Hobsbawm, bunlara rağmen, dünyada gelişen ulusalcı hareketlerin aynı süreçlerden geçmeyebileceğini de ifade etmektedir. 4.5. Ulus-Devletin Ortaya Çıkması Siyasal toplumun oluşumundan itibaren sürekli "egemen bir üst otorite" varolmuştur. Üst otoritenin niteliğine yönelik iki temel ayrım yapılabilir. Birincisi, göçerliğin etkin olduğu "klan, kabile" gibi yapılarda otoritenin şahsiliğidir. Ancak, yerleşik düzene geçildikten sonra nüfusun artması, işbölümü ve uzmanlığın gelişmesinden dolayı otorite kurumlaşmaktadır. Otorite kişilerden bağımsız bir kurallar ve kurumlar bütünü olarak ortaya çıkmaktadır. İkincisi ise; siyasal otoritenin meşruiyet kaynağı ile ilgilidir. Fransız İhtilali'nden önce kişi ve kurumlar yönetme hakkını, halk da itaat etme görevini, yüce, kutsal bir K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 107 ? ? A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ unsurdan aldıklarına inanmışlardır. Batı siyasal düşünceler tarihinde egemenin meşruiyetini halktan aldığı fikrinin açıkça işlendiği ilk eserlerden biri Thomas Hobbes'un "Leviathan" adlı eseridir. Hobbes'a göre halk, egemene, bir toplumsal sözleşme ile doğal haklarını devreder. Bu hakları devrettikten sonra da bir daha egemene karşı ileri süremez. Fakat, egemenliğin kaynağı konusundaki en önemli değişiklik, J.J.Rousseau'nun görüşlerinde ortaya çıkmıştır. Bilindiği gibi, Rousseau, halkın tebaalıktan yurttaşlığa geçmesini ve yönetimde meşrutiyet kaynağı olması gerektiğini öne sürmüştür. Bu anlayış, Fransız İhtilâli'nde uygulamaya sokulmuştur. Ulus-devlet hangi olayla ortaya çıkmıştır? Bu bağlamda, Fransız İhtilâli sonucu etkin bir şekilde ortaya çıkan ulusalcılık, ulus ve devleti birbirine bağlamanın yollarını araştırmıştır. Bunun için ulusu siyasallaştırmanın yanısıra, kültürel ve siyasi değerleri birleştirerek bir ulus-devlet projesi yaratmaya çaba göstermiştir. Nitekim, 19. yüzyılın başlarından itibaren ulus-devletler tarih sahnesine çıkmıştır. Ernest Gellner, ulusalcılıkla ulus-devlet ilişkisini, "ulusalcılık temelde, siyasal birim ile ulusal birimin çakışmalarını öngören siyasal ilkedir" şeklinde açıklamaktadır. Şüphesiz, ulusalcılık, etnik ya da kültürel eksende biraraya gelmiş türdeş bir halk istemektedir. Bunu da, ulus-devlet aracılığıyla gerçekleştirmeyi öngörmüştür. Ernest Gellner, ulus-devletin ortaya çıkmasını nasıl açıklamaktadır? Ulusalcılığın tahayyülünde devlet, sadece toplumsal ilişkileri düzenlemekte teknik bir zorunluluk olmayıp, bundan daha da önemlisi, modernleşmeyi gerçekleştirecek bir organizasyon olmasıdır. Nitekim, Gellner'e göre, "sanayileşme ve onunla birlikte cereyan eden karmaşık işbölümünün talepleri tarafından harekete geçirilen merkezileşme süreçleri" kaçınılmaz olarak ulus-devletleri doğurmuştur. Sanayileşme sürecinde kırsal toplumsal örgütlenme biçimini kökten değiştirecek ve yeni ilişki biçimlerini oluşturacak merkezi bir güce ihtiyaç vardır. Adı devlet olan bu merkezi güç, ortak bir dil ve ortak eğitimle homojen bir toplumsal ilişkiler ortamı oluşturmak zorundadır. Bu talep kaçınılmaz olarak "siyasal birim ile kültür arasındaki ilişkide derin bir uyarlama yapmayı" gerektirir. Dolayısıyla her kültürün karşılığı olan ulus, kendi devletine ulaşır. 19. yüzyılda, ulus-devletin bir siyasal birim olarak ortaya çıkması, yalnızca Avrupa'da değil, dünyanın diğer bölgelerinde de bir model olarak benimsenmiştir. 108 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I ? ? A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ Özet Kapitalizm, sermayenin temel üretim aracı olduğu bir sistemdir. Bu sistem, ortaçağın sonlarında feodal sistemin çözülmesinden sonra ticaretin canlanması sonucu ortaya çıkmıştır. 12. ve 13. yüzyıllardan itibaren parasal kredilerin alınıp verilmesinin özendirilmesi için dinî ve hukukî yapının değiştirilmesi, sermaye birikiminin gerçekleşmesini kolaylaştırmıştı. Kapitalizmin ilk türü olan ticari kapitalizm, coğrafik keşifler, parasal, teknik devrimler ve rönesans-reform hareketleri sonucu iyice gelişmiştir. Ticari kapitalizm döneminde altıngümüş gibi değerli madenler ön plandadır. İktisadi politika ise merkantilist'tir. Paraya dayanan, ulusalcı ve müdahaleci niteliklere sahip merkantilizm, Avrupa ülkeleri tarafından farklı biçimlerde uygulanmıştır. Ticari kapitalizmden sonra sanayi devriminin ortaya çıkmasıyla sanayi kapitalizm dönemi başlamıştır. Piyasa ekonomisine dayanan sanayi kapitalizminde sermaye ve işgücü birbirinden ayrılmaktadır. Bu nedenle sınıfsal çelişkiler artmıştır. Liberalizmin egemen olduğu bu sistemde; üretim özgürlüğü, ticaret özgürlüğü fiyat ve rekabet özgürlüğü gibi ilkeler mevcuttur. Kapitalizme bir tepki olarak doğan sosyalizm ise, Karl Marx ve Frederich Engels tarafından sistemleştirilmeden önce ütopyacı bir aşama geçirmiştir. Ütopyacı sosyalistler, işçi sınıfının içinde bulunduğu kötü koşullardan kurtarmayı düşünmüşlerdir. Ancak, düşüncelerini uygulamaya sokamamışlardır. Karl Marx, tarihsel materyalizm ve diyalektik materyalizm alanlarında görüşler ileri sürerek sosyalizme yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. O'na göre sermaye sınıfı ile işçi sınıfı arasındaki mücadele, "sınıfsız bir toplumun" kurulmasıyla noktalanacaktır. Çağdaş dünyanın kurulmasında etkin olan kavramlardan biri de ulusalcılıktır. Fransız devrimiyle ortaya çıkan ulusalcılık, belli bir toprak parçasına, ortak dile, ideallere, değerlere ve geleneklere bağlanmaktır. Ulusalcılığın ilişkili olduğu en önemli olgulardan biri ulusdevlettir. 19. yüzyılın başlarından beri ulus-devlet bir model olarak benimsenmiştir. Değerlendirme Soruları 1. Aşağıdakilerden hangisi ticari kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan olaylardan biri değildir? A. Coğrafik keşifler B. Rönesans ve reform hareketleri C. Buhar makinesinin bulunması D. Matbaanın bulunması E. Borsaların kurulması K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I 109 A N A D O L U Ü N İ V E R S İ T E S İ 2. Aşağıdakilerden hangisi Fransız Merkantilizminin en ünlü temsilcilerinden biridir? A. J. B. Colbert B. J. J. Rousseau C. Voltaire D. Luther E. John Stuart Mill 3. Aşağıdakilerden hangisi Adam Smith'in ekonomik alanda liberal düşüncelerini dile getirdiği eserlerinden biridir? A. Toplum Sözleşmesi B. Ulusların Zenginliği C. Ansiklopedi D. Özgürlük Üzerine E. Üçüncü Kuvvet 4. Aşağıdakilerden hangisi ütopyacı sosyalistlerden biri değildir? A. Saint Simon B. Charles Fourier C. Robert Owen D. Karl Kautsky E. Ludwig Feuerbach 5. Aşağıdakilerden hangisi ulusalcılığın etkin bir siyasal akım olarak ortaya çıkmasından sonra gerçekleştirmek istediği amaçlardan biri değildir? A. Ulusal ekonomi yaratmak B. Kendine özgü bir kimliği olan ulus meydana getirmek C. Ulusal bir kültür yaratmak D. Ulusal yönetim organı yaratmak E. Sanayi yatırımlarının yapılmasını teşvik etmek Yararlanılan ve Başvurulabilecek Kaynaklar Aybay, Rona; Sosyalizmin Öncülerinden Robert Owen. Yaşamı, Eylemi ve Öğretisi, İstanbul: 1970. Baechler, Jean; Kapitalizmin Kökenleri, (Çev: Mehmet Ali Kılıçbay), Ankara: 1986. Baydur, Mithat; Milliyetçilik, İstanbul: 1994. Bostancı, M.Naci; "Etnisite, Modernizm ve Milliyetçilik", Türkiye Günlüğü, Sayı: 50, (Mart-Nisan 1998). 110 K A P İ T A L İ Z M , S O S Y A L İ Z M V E M İ L L İ Y E T Ç İ L İ Ğ İ N O R T A Y A Ç I K M A S I A Ç I K Ö Ğ R E T İ M F A K Ü L T E S İ
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol