bilgi güçlendirir

Körfez Savaşı: Bir Amerikan Senaryosu

Körfez Savaşı: Bir Amerikan Senaryosu

Konuyla ilgisi bakımından "Emperyalizmin Oyunları" adlı kitabımızda yer alan "Dengeleme Politikası" başlıklı bölümden bazı bilgileri buraya aktarmakta yarar görüyoruz: "Emperyalizmin tuzaklarından birisi de, ekonomik ve siyasi çıkarların korunması amacıyla üretilen küçük devletler arasında birtakım siyasi problemler bırakılmasıdır. Dikkat edilirse, bütün küçük devletler arasında yıllardan buyana halledilemeyen ve halledilmesi de pek mümkün görünmeyen sınır problemleri vardır. Bu problemler, emperyalizm tarafından gerektiğinde kullanılmak üzere saklanılan potansiyel problemlerdir." (1)

İşte 1990 ve 91 yıllarında dünya gündeminin en önemli konuları arasında yer alan Körfez krizi ve savaşı da emperyalizmin yıllar önce oluşturmuş olduğu ve zamanı gelince kullanmak üzere sakladığı bir sınır probleminden kaynaklandı. Irak yıllar önce ortaya attığı ama sekiz yıl süren İran-Irak savaşı sebebiyle rafa kaldırdığı Kuveyt topraklarının bir kısmı üzerindeki hak iddiasını 1990 yılı ortalarında yeniden gündeme getirdi. Irak-Kuveyt problemi Irak yönetiminin Arap Birliği genel sekreterliği nezdinde tartışmalı bölgeden çıkararak Irak'ın petrolünü çaldığı ve petrol fiyatlarını düşük tutmak suretiyle zarar verdiği gerekçesiyle Kuveyt'e ültimatom vermesiyle başladı. Tartışmalı bölge denilirken kastedilen bölge buraları daha önce bir süre işgalinde tutan İngiltere'nin çekilirken Irak'a mı Kuveyt'e mi ait olduğunu kesin belirtmeksizin gerektiğinde kullanılmak üzere problem olması için bıraktığı bölge idi. Bu bölge yüzünden Irak ile Kuveyt arasında daha önce de değişik dönemlerde sürtüşmeler ve kavgalar olmuştu.

Irak, Arap Birliği genel sekreterliği nezdinde verdiği ültimatomunda Kuveyt'in tartışmalı bölgeden çıkardığı petrolün karşılığını ödemesini ve petrol fiyatlarının düşük tutulmasından dolayı husule gelen zararı tazmin etmesini istiyordu. Irak'ın bu meseleyi gündeme getirmesi ve söz konusu taleplerini ortaya atması Ortadoğu bir savaş çıkarmak ve özellikle de kendisinden endişelendikleri Irak'ı ezmek isteyen emperyalist güçler açısından iyi bir fırsat oluşturmaya başlamıştı.

Tanınmış siyasi yorumculardan yazar Joseph Bruad, Körfez krizinin ortaya çıkmasından kısa bir süre önce yazdığı ve "Süper güçler Ortadoğu'da bir savaşa hazırlanıyorlar" başlığını taşıyan yazısında şöyle diyordu: "Irak, bölge ile ilgili ortak politikalara uyum göstermeyen tek Ortadoğu ülkesidir. Bununla birlikte Suriye ve İsrail'in ortak düşmanıdır da. Çoğunluğa göre, geniş çaplı bir savaşın başlatılmasında odak alınacak tek nokta kuvvetli ihtimalle Irak olacaktır. Batılı iletişim araçlarının Irak'ın sahip olduğu askeri güç konusunda bir hayli gürültü çıkarmalarına rağmen esas itibarıyla Irak'la Ürdün kuvvetlerinin oluşturduğu doğu cephesi bazılarının ileri sürdüğü kadar da fazla değildir"

Irak'ın Kuveyt'i sıkıştırması ile kendisi için iyi bir fırsat ortaya çıktığını gören ABD, Kuveyt'in Irak karşısında direnmesini sağlayabilmek için bu ülkeye her bakımdan destek vereceğini ve bu ülkenin işgal edilmesine müsaade etmeyeceğini açıkladı. ABD, Irak'ın Kuveyt'e ültimatom vermesinin hemen arkasından yaptığı açıklamada Kuveyt'e bir saldırı olması halinde bu ülkenin yanında yer alacağını ve bu ülkeyi dış tehditlere karşı koruyacağını bildirmişti. Hatta bu amaçla Körfez'e savaş gemileri bile gönderdi.

Öte yandan Irak'ın Kuveyt'le ilgili iddiasında ısrar etmesini sağlayabilmek için de Bağdat büyükelçisi vasıtasıyla Irak'la Kuveyt arasındaki meselenin bu iki ülkenin kendi aralarında çözmeleri gereken bir mesele olduğunu bildirdi. İtalya'da yayınlanan Panorama dergisi, Irak ile Kuveyt arasında sınır meselesinin gündeme gelmesinden sonra ABD'nin Bağdat büyükelçisi bayan Glaspie'nin Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin'le bir görüşme yaptığını ve kendilerinin Araplar arası anlaşmazlıklar karşısında resmi bir tavırlarının bulunmadığını söylediği sonuçta da Kuveyt'in işgaline yeşil ışık yaktığı yolunda bir haber yayınladı. Öte yandan, ABD gizli haberalma örgütü CIA'nın Irak'ın Kuveyt'i işgal etme hazırlığı içinde olduğu yolunda haberler aldığı ancak ABD'nin bunu engellemek için hiçbir tedbire başvurmadığı duyuruldu. Yine Sovyetler Birliği'nin ABD yönetimini bu konuda uyardığı yolunda çeşitli yayın organlarında haberler çıktı. Ama ABD'nin de istediği Irak'ın böyle bir girişimde bulunmasına fırsat tanıyarak tam kucağına atlamasını sağlamak ve hazırlanan senaryonun rahatlıkla uygulanması için gereken şartları oluşturmak olduğundan başlangıçta bazı resmi açıklamalar yapma dışında hiçbir girişimde bulunmadı. Üstelik Kuveyt'i destekler tarzdaki resmi tutumu ile Bağdat büyükelçisi bayan Glaspie'nin yaptığı açıklama yan yana getirildiğinde maksatlı bir yönlendirme olduğu ortaya çıkıyordu.

Sonuçta Irak, ABD'nin kendisini destekleyeceğini ve ülkesinin işgal edilmesine fırsat vermeyeceğini düşünen Kuveyt'in direnmesine karşı 2 Ağustos 1990'da bu küçük ülkeyi işgal ederek ABD'nin oyununa gelmiş oldu. Irak, kendini haklı gösterebilmek için Kuveyt'te genç subayların bir darbe gerçekleştirdiklerini ve kendisini yardıma çağırdıklarını ileri sürüyordu. Ama bu iddiasına kendisi inanmadığı gibi kimseyi de inandıramadı.

Yukarıda da işaret ettiğimiz üzere Kuveyt'in işgali en başta ABD ve İsrail'in işine yaradı. Kuveyt'te dünyadaki çeşitli İslami mücadelelere destek ve yardım maksadıyla çeşitli kuruluşlar tesis edilmişti. İşgal sonrası bu kuruluşların tamamına darbe vuruldu. Bunun yanı sıra işgal bütün dünya kamuoyunun dikkatlerini üzerine çektiğinden dolayı siyonistlerin Filistin'deki intifadayı ezme amacı taşıyan uygulamalarında biraz daha rahat hareket etmesine fırsat tanıdı. Yine işgal olayı ABD'ye Ortadoğu ülkeleri üzerindeki nüfuzunu daha da güçlendirme fırsatı verdi. ABD'nin asıl amacı da kendi çıkarlarını garantiye almak ve bölgede gittikçe güçlenmekte ve etkisini göstermekte olan "öze dönüş" ve "uyanış" hareketlerine karşı bir askeri tehdit gücü oluşturmaktı. ABD dışişleri bakanı James Baker'in Irak'ın Kuveyt'ten çekilmesi halinde bile Amerikan birliklerinin bölgeyi terk etmeyeceği ve, ileride benzeri olayların tekerrür etmemesi için caydırıcı bir güç olarak daha bir süre kalacağı yolunda yaptığı açıklama Amerika'nın asıl amacının kendi çıkarlarını garantiye almak olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koyuyordu.

Saddam'ın Kuveyt'i işgal etmesinin tek sebebi, kendisine ait olduğunu ileri sürdüğü toprakları geri almak değildi. Kendisinin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları giderebilmek için Kuveyt'in petrol kaynaklarını ele geçirme ve bu ülkeye olan yüklü borcunu silme gayesinin yanı sıra karşı karşıya bulunduğu iç meselelerin de önemli etkisi vardı. İçerde yaşanan huzursuzluklar Saddam'ın tahtını sarsmaktaydı. Saddam bu iç huzursuzluklar dolayısıyla Körfez krizi öncesinde bir yeni anayasa metni hazırlatmış ve çok partili siyasi sisteme geçileceğini vaadetmişti. Kuveyt işgali ile birlikte bütün her şey askıya alındı ve Saddam yeniden "süper lider" konumuna geçti.

Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesi ile, ABD'nin Ortadoğu'daki çıkarlarını garantiye almak ve bu bölgede kendisinin kontrol edeceği bir güvenlik kuşağı oluşturmak için aradığı kılıf da bulunmuş oldu. ABD Kuveyt işgali ile birlikte savaş hazırlıklarını da başlattı. İlk iş olarak Suudi Arabistan topraklarına 200 bin asker yerleştirdi ve Basra körfezini de savaş gemileri ile doldurdu. Bu arada siyonist güçler de ABD'nin Irak'a karşı bir savaş başlatmasını sağlamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. Mesela siyonizmin hizmetindeki ve sahibi de bir yahudi olan Washington Post gazetesi Irak-Kuveyt meselesinin ortaya çıktığı ilk günden itibaren bu meseleyi sürekli gündemde tutmaya çalışmış ve devamlı savaş kışkırtmacılığı yapmıştır. Öte yandan, ABD ve Batının çıkarlarına hizmet etmeyi görev telakki eden basın organlarının, aylar öncesinden, nükleer silahlar, uzun menzilli füzeler, kıyamet topu gibi çeşitli vesileler bularak sürekli Irak'ı gündemde tutmaya çalışmaları ortada birtakım planların olduğunu gösteriyordu.

ABD, gerekli bütün hazırlıklarını tamamladıktan ve bazı Ortadoğu ülkeleri ile Batının güçlü ülkelerini yanına aldıktan sonra Irak'ın 15 Ocak 1991 tarihine kadar Kuveyt'ten çekilmemesi halinde savaşı fiilen başlatacağını açıkladı. Irak, sahip olduğu askeri güce, İran'a karşı sekiz yıl savaşmak suretiyle kazanmış olduğu savaş tecrübesine güvenerek ve biraz da prestijine leke bulaştırmamak için ABD tehdidini önemsemedi. Irak'ın bunu yaparken biraz da ABD'nin söz konusu tehdidini pek ciddiye almamış olduğu da düşünülebilir. Ancak ABD belirlemiş olduğu tarihten iki gün sonra yani 17 Ocak 1991 tarihinin girdiği ilk saatlerde yanına almış olduğu Avrupalı ve Ortadoğu dostları ile birlikte savaşı fiilen başlattı.

ABD ve onun müttefik güçleri savaş için büyük hazırlık yapmışlardı. Savaş sanayi alanında gerçekleştirmiş oldukları tüm yenilikleri denemek için Körfez krizini bir fırsat olarak değerlendirmeyi düşünüyorlardı adeta. Üstelik Irak dünyanın en güçlü devletlerinin başta gelenlerinin de içinde bulunduğu büyük bir ittifakın karşısına tek başına çıkıyordu. Bu şartlar altında Irak müttefik güçlere karşı ancak 42 gün dayanabildi.

ABD'nin Irak'a karşı askeri" harekat başlatmaktaki amacının sadece Kuveyt'i kurtarmak olmadığı gelişmelerle birlikte ortaya çıktı. ABD'nin Irak'a karşı harekat başlatmasının en önemli sebebi bu ülkenin askeri tehdit gücünü yok etmekti. Bu yüzden savaş süresince Irak'a karşı oldukça insafsızca davranıldı ve Irak'ın teslim olmasından ve Kuveyt'ten tamamen çekilmesinden sonra da saldırılara ve yıkımlara devam edildi. ABD'nin askeri harekatı büyük bir hazırlıktan ve çok sayıda ülkeyi yanına aldıktan sonra başlatmasının en önemli sebebi de buydu. Bunun yanı sıra savaşta sürekli tahrip gücü yüksek bombalar kullanıldı ve bombaların geniş alan üzerinde etki yapabilmesi için yüksekten bırakıldı.

Irak, ABD'nin ve müttefiklerinin ileri sürdüklerini kabul ettikçe ABD yıkıma devam edebilmek için yeni şartlar ortaya sürdü ve sonunda ülkenin güneyini de işgal ederek karşı tarafı tamamen kıskaca almadan saldırıları durdurmadı. ABD, Irak'a bütün şartlarını kabul ettirebilmek amacıyla bu ülkenin güneyini uzun bir süre işgalinde tuttu. Tümüyle ateşkesin sağlanmasından sonra Irak'a karşı çeşitli alanlarda ambargo uygulamasına devam edildi.

Körfez savaşında ateşkesin sağlanmasından hemen sonra Irak'ta iç kargaşaların, ayaklanmaların başlaması başlangıçta ABD'nin Saddam'ı düşürme operasyonu olarak değerlendirildi. Ancak iç olayların akışı ABD'nin isteği doğrultusunda olmayınca ABD endişelenmeye başladı ve dolayısıyla Saddam'ı düşürme operasyonlarını durdurdu.

Körfez krizi ve bu krize dayalı olarak ortaya çıkarılan savaş genelde bütün Arap ülkelerinin özelde ise Irak'a komşu ülkelerin iki ayrı kampta toplanmalarına sebep oldu. Suudi Arabistan, Mısır, Suriye ve Körfez ülkeleri fiilen ABD'nin başını çektiği ittifakın içinde yer almayı tercih ederken, Ürdün, Yemen, Sudan, Moritanya ve Cezayir başta olmak üzere bazı Arap ülkeleri de Irak'ın yanında yer almayı tercih ettiler. Körfez savaşı sebebiyle İslam dünyasının genelinde olduğu gibi Arap ülkeleri arasında görülen kamplaşma ve bölünme de yeni yeni düşmanlıkların ve pürüzlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu düşmanlıklar ise en çok sömürgeci güçlerin işine yaradı. Bunun ilginç bir örneği, Körfez savaşında ABD'nin yanında yer alan Arap ülkelerinin Sudan'a karşı uyguladıkları politikadır. Sudan'ın savaşta Irak'ın yanında yer almasına karşılık ABD'nin kurduğu ittifaka katılan Mısır ve Suudi Arabistan, Sudan'ın güneyinde ayrı bir devlet kurmaya çalışan hıristiyan ve animistlerin lideri ayrılıkçı Jhon Karank'a askeri yardımda bulundu. Oysa bu kişi ABD ve Batı tarafından Sudan'daki yönetimi dizginlemek ve bu ülkedeki siyasi yapıyı etkilemek için kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan, Yemen'in Irak'a destek vermesine karşılık ülkesindeki Yemenlilere ağır baskılar uygulayarak bunlardan üç yüz bin kadarını ülkesini terk etmeye zorladı. Ayrıca Filistin Kurtuluş Teşkilatı'nın Irak'ın yanında yer alması yüzünden ABD ittifakına katılan Arap ülkeleri Filistinlileri ağır baskı uygulamalarına maruz bıraktılar. Özellikle Batının ve siyonizmin güdümündeki yayın organlarının bu konuyu kullanmaları Arap liderleri etkiledi ve ABD'nin liderliğindeki ittifaka giren Arap ülkelerinde yaşayan Filistinlilerin çoğu sınır dışı edildi.

Filistinliler üzerindeki en ağır baskı uygulamaları da Kuveyt'in Irak işgalinden kurtarılmasından sonra yeniden bu ülkede yönetimi ele geçiren kadro tarafından gerçekleştirildi. Kuveyt yönetimi bu ülkede yaşayan altı yüz bin Filistinlinin üçte ikiden fazlasını yani dört yüz binden fazlasını sınır dışı etti. Bunun yanı sıra Kuveyt yönetimi, Filistinlileri sınır dışı etmeden önce de insanlık dışı uygulamalarla iyice rencide ediyordu. Kuveyt'in Irak işgalinden kurtarılmasını takip eden günlerde on binlerce Filistinli tutuklandı. Bunların tutuklu olarak bulundurulması için okullar, evler ve muhtelif resmi binalar kullanıldı. Tutuklananlar çok ağır şekilde işkenceye maruz bırakıldılar. Bazıları köpeklerin saldırılarına maruz bırakıldılar. Bazılarının vücutları cam parçaları ile yarıldı. Filistinlilere işkence edilen yerlerdeki bağrışmalar, haykırışlar çevre binalardaki insanları rahatsız edecek dereceye ulaşıyordu

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol