bilgi güçlendirir

Noam Chomsky ve Marksizm

Sierra Maestra
17-09-2009, 11:44
Merhaba,
Noam Chomsky esasında evrensel gramer(universal grammar) teorisiyle bilinen ünlü bir dilbilimci ve felsefecidir. Politika alanındaki gerici savlarını ise yürüyüş dergisi çok doğru bir sekilde tespit etmiş, sizlerle paylaşmak istedim. Özellikle Kürt milliyetçilerinin marksizmi anlamaları adına faydalı olacağını düşünüyorum,



Marksizm -2
Marksizm, kurtuluş yolunun bilimidir

Merhaba sevgili okurlarımız. Sohbetimize geçen hafta kaldığımız yerden devam ediyoruz. Lenin "Marks'ın öğretisi"ni oluşturan bölümler olarak şunları sıralamıştı hatırlarsanız:
- Felsefi Materyalizm
- Diyalektik
- Materyalist Tarih Kavramı
- Sınıf Savaşımı
Geçen sohbetimizde Marksizm'in tarifi üzerinde durduktan sonra muhtevasına geçmiş ve yukarıda sayılanlardan materyalizm üzerinde durmuştuk. Diğerlerine de özet olarak da olsa değineceğiz. Ancak sohbetimizin bu bölümüne Marksizm konusundaki bazı eleştirel, daha doğrusu eleştirel de değil, inkarcı, yadsımacı görüşleri ele alarak başlayalım. Öyle daha iyi olmaz mı?

Mazlum: Bence de iyi olur. Bu başlıkları ele alırken, bu inkarcı yaklaşımlara da cevap vermiş oluruz. Marksizm'i yok sayan bu söylemlerin güncel bir örneğini son zamanların oldukça popüler isimlerinden biri olan Noam Chomsky dile getiriyor. Bakın neler diyor Chomsky:
"Marksizm, Freudçuluk; Bunların her birinin irrasyonel bir kült olduğunu düşünüyorum.
Onlar teolojidir, dolayısıyla onlar, teoloji dendiğinde aklınıza ne geliyorsa odur; bundan daha fazla bir şey olduklarını düşünmüyorum. ... Marksizm ve Freudçuluk gibi kavramlar örgütlü dinin tarihine aittir. ... Bana öyle geliyor ki 'Marksizm' gibi bir şeyi tartışmak bile zaten bir hatadır."
Birincisi, Marksizm'le Freudçuluğu aynı kategoriye koymak bilimsel bir tutum değil zaten. İkincisi, ikisini de "akıldışı" buluyor Chomsky. İnsan aklının doğa, toplum ve tarih karşısında ulaşabildiği en üst noktalardan birini böyle nitelendirmekten daha akıldışı bir şey olamaz herhalde. Kaldı ki, doğada ve toplumda olan biten her şey karşısında sadece izleyici olmayı ve rıza göstermeyi öneren dinlerin aksine, bu gelişmeye müdahil olmayı öneren Marksizm'i "dinin tarihine" ait bir parça gibi göstermek de Marksizm'den hiçbir şey anlamamaktır. Chomsky, Marks'ın felsefenin görevi yorumlamak değil, değiştirmektir şeklindeki yaklaşımını da ya duymamış, ya anlamamış olmalı!
Chomsky devam ediyor:
"Marx'ın soyut bir kapitalizm modeli vardı -size hakikati söylemek gerekirse bunun ne kadar değerli olduğu konusunda emin değilim."
"Kanunların olduğu varsayılır (yani tarihin ve ekonominin kanunları). Onları anlamıyorum, tüm söyleyebileceğim bu; peşinden gideceğimiz herhangi bir kanun varmış gibi gelmiyor bana... tarihteki 'kanunları' bildiğimizi düşünmüyorum. ... En azından onun, her sağduyulu insanın öğrenmesi ve kullanması gereken, sınıf ve üretim ilişkileri gibi bazı ilginç kavramlar ortaya koyduğunu düşünüyorum." (Aktaran, 26 Aralık 2005, Birgün)
Eh, sözlerinin en sonunda lütfetmiş, Marks'ın öğrenilmesi ve kullanılması gereken bazı ilginç kavramlar ortaya koyduğunu söylemiş... Gerçi bunda da yanılıyor, Marks'ın kendisinin de belirttiği gibi, sınıfların varlığını, sınıf savaşını ortaya koyan Marks değildir.
Neyse, kitaplarına, genel ve güncel çözümlemelerine bu kadar ilgi gösterilen birinin Marksizm hakkında bu kadar sığ, bu kadar kör bir değerlendirme yapması ilk anda pek anlaşılır gibi değil. Ama mesele şu ki Chomsky, tüm 'muhalifliğine' rağmen, esasında sistem içidir. Dahası, sözlerindeki agnostizmin [tarihin, toplumun kanunlarını bilemeyiz] de gösterdiği gibi, esas olarak idealist dünya görüşünden, metafizikten de kopamamıştır. Bu noktada kendi bilimsel, entellektüel kapasitesinin de gerisine düşüp mevcut kapitalist düzenin aslında alternatifsiz olduğu noktasına geliyor.

Özlem: Bence Chomsky'nin sözleri, farklı bir görüş olmanın ötesinde bilime, gerçeğe karşı da bir saygısızlık içeriyor sanki. Çünkü, zaman zaman burjuva teorisyenlerin, ekonomistlerin, tarihçilerin de kabul ettiği gibi, Marksizm, tarihsel, toplumsal gelişme içinde defalarca kanıtlanmıştır. Kapitalist ekonomideki gelişmeler, dünya tarihinin gelişim seyri, hep doğrulamıştır Marks'ı. Marksizm'in gücü ve etkisinin ve aynı zamanda burjuvazinin de hâlâ Marksizm'e karşı savaşmaya devam etmesinin de nedeni budur zaten. Bazıları da ne yazık ki "sol" bir görünümle katılıyorlar bu savaşa.

Mazlum: Geçmişte olsun, bugün olsun, bu konuda son derece ilginç örnekler var.
Burjuvazinin savaşı açık. Bir ok ülkede Marksizm'i anlatan kitaplar, onyıllarca yasaklı oldu. Marksizm'den, sınıf savaşından sözeden partiler burjuvazinin terörüne maruz kaldılar. "Demokrasi"nin beşiği olma iddiasındaki ülkeler, onyıllarca Marksizm'i okullarına, üniversitelerine sokmadılar. Sonra, bu tür barikatların, hiçbir şekilde Marksizm'in önünü kesemeyeceği açığa çıktı. Sonra, "Sonra, diyalektik materyalizmin etkisi büyüyünce (aynı zamanda işçi sınıfının otoritesi artınca) hile yapmak gerekti: O zaman burjuva ideologlarının havası değişti. "Dediler ki: "Elbette, Marksizm, eskiden iyiydi. Ama bugün, Marksizm aşılmıştır." Sayısız Marksizm'i 'aşma' girişimleri, buradan ileri geliyor." (Politzer, syf. 38)
Diyebiliriz ki, o günden beri birileri Marksizm'i aşmaya çalışıyor. Bu iddiada bulunanlar bir değil, bin değil. Ama ortada Marksizm gibi bütünlüklü bir dünya görüşü de görünmüyor.
Revizyonistler de genellikle işe Marks'ı "revizyona tabi tutmakla" başlayıp, inkarla bitirirler. Ama inkar ettik demez, aştık derler. II. Enternasyonal savunucuları ve onların varisleri Marksizm'i revize etmenin, inkarın ve "aşma"nın başını çektiler hep. Fakat bu hemen her zaman riyakarca demagojik yöntemlerle yapıldı. Bir yandan sosyalizmi savunuyor görüneceklerdi, bir yandan da mevcut sistemi sürdüreceklerdi.
En sonunda, mesela şöyle diyebildiler: "Marksizm, diyalektik ve tarihsel materyalizm, sosyalizm için hiç de gerekli değiller; dinsel telkin de onun kadar değerlidir." (Yeni Sosyalist Enternasyonalin Tüzüğü, aktaran G. Politzer, syf. 38)
Marksizm'siz bir sosyalizm ne kadar mümkün olursa, onlar da o kadar sosyalisttiler işte.
Chomsky'deki gibi önce Marks'ın görüşlerinin, Marksizm'in önemi küçültülüyor, ardından "son darbe" vuruluyor. Ülkemizde de Marksizm'i zayıflatmaya yönelik bu tür yaklaşımlar özellikle reformist kaynaktan gelmektedir. Yukarıda aktardığımız Chomsky'nin yazısının ÖDP çizgisindeki BirGün Gazetesi'nde yayınlanmış olması, kaynaklardan birini göstermektedir. Diğer kaynaklardan biri de Kürt milliyetçi hareketinin reformizmidir. Kürt milliyetçi hareketin teorisinde derin izleri görülen Wallerstein da benzer görüşlere sahiptir. Hatırlayacaksınız, Öcalan da, aynı paralelde Wallerstein gibi "Marksizm kapitalizmin bir mezhebidir" demektedir. Öcalan da bunu söylerken, hem sosyalistlik iddiasını sürdürüyor, hem Marks'ı aştığını iddia ediyor.
"Türkiye Solu tezlerimi anlamıyor. ... Ben Marksizm'den istifa etmedim, Marksizm'i aştım... Marksizm'i kötülemiyorum, boğuştum, aştım. ... olumlu yanlarını aldım, ama aştım. ... Benim düşüncem bellidir, sosyalisttir, demokratiktir. Fırsatım olsaydı kapitalizmi Marks'tan daha iyi çözümlerdim." (4 Eylül 2004, Özgür Politika)
Görüldüğü gibi, farklı dönemlerde, farklı yerlerde de olsa, yadsıma aynı biçimlerde gerçekleşiyor. Şu da onları aynılaştıran bir diğer noktadır ki; Marks'ın, Marksizm'in reddedildiği yerde, sosyalizm yoktur, olamaz.

Kemal: Evet arkadaşlar, Marksizm'e karşı bu yaklaşımları gördükten sonra, Marksizm'in muhtevasını ele almaya devam edelim.
Materyalizm üzerinde durmuştuk önceki bölümde. Diyalektik, bu bütünün, yani Marksist Öğreti'nin olmazsa olmaz parçalarından biridir. "Marx'a göre, diyalektik, "dış dünya için olduğu kadar insan düşüncesi için de hareketin genel yasalarının ... bilimi"dir
Marksizm bu anlamdadır ki "değişimin ve gelişimin" yasasıdır. Metafizik te, idealist felsefede olmayan budur. Politzer'in deyişiyle "Her ortamda, her durumda, diyalektikçinin üstünlüğünü sağlayan şey de budur. Marksizm'e yaratıcı gücünü veren budur: Marksizm, her derde deva, mekanik olarak her duruma uygulanabilen bir reçeteler stoku değildir; değişikliğin bilimidir, deneyle zenginleşir."
Sınıf savaşımı alt başlığına gelince... Tarihe bakıldığında hemen göze çarpan karmaşık, birinin bittiği yerde ötekinin başladığı olaylardır. Toplumlar kendi içinde çelişkilerle doludur. Ha keza, toplumlar, uluslar arasında da çelişkiler hemen hiçbir dönem bitmemiştir. "Birbiri ardından gelen devrim ve gericilik, barış ve savaş, durgunluk ve hızlı ilerleme ya da düşüş dönemleri..."yle doludur tarih.
Marksizm, işte bu "labirent ve kaosu yöneten yasaların bulunması için bir kılavuz, yani sınıf savaşımının teorisini sağlamıştır."
Marks, o güne dek varolan bütün toplumların tarihinin -ilkel toplum dışında- sınıf savaşımları tarihi olduğunu göstermiştir. "Özgür insan ve köle, patrisyen ve pleb, efendi ve serf, lonca ustası ve kalfa, tek sözcükle, ezen ve ezilen, biri ötekine sürekli bir karşı-oluş içindeydi, kimi zaman gizli, kimi zaman açık bir kavga, her defasında, ya bir devrimle toplumun geniş ölçüde yeniden kurulmasıyla ya da katılan sınıfların ortak yokoluşu ile sonuçlanan bitmez tükenmez bir kavga sürdürüyorlardı."
Peki, feodal toplumun yıkıntılarından yeşeren, modern burjuva toplum bu karşıtlığı yokedebildi mi? Hayır. Eski sınıfların yerine, yeni sınıflar, yine ezen ve ezilen olarak iki yeni sınıf ve yeni mücadele biçimleri geçmiştir.
Burjuva toplum, sınıfları yoketmemiştir ama, bu sınıfsal ayrımın gerçek muhtevasını gizlemeye çalışmıştır. Faşizmin "korporatif" anlayışı da, burjuvaların ağızlarından düşürmediği "hepimiz aynı gemideyiz" söylemi de, "patron çok kazansın ki işçisine de çok versin" türünden deyişler de esasında bu derin, keskin ve uzlaşmaz karşıtlığı gizlemeye yöneliktir. Fakat burjuva toplum da neticede sınıf düşmanlıklarını giderememiştir.

Mazlum: Aslında, bu gerçek, yani adalet, eşitlik, özgürlük bayrağı altında kurulan burjuva toplumun da yeni bir baskı sistemi ve işçi sınıfının sömürülmesi anlamına geldiği daha ilk andan belli olmuştur. Bu düzene karşı alternatif düşünceler de doğmakta gecikmedi. Kapitalizmin özel mülkiyetine karşı ortak mülkiyeti esas alan sosyalist öğretiler doğdu. Ancak, bu ilk sosyalist düşünceler ütopik nitelikteydi. Ütopikliği sorunun temelini tam çözemediği için, sorunu, mesela kapitalistleri "sömürünün ahlâksızlık olduğuna" ikna ederek çözebileceğini düşünüyordu... Öte yandan, sınıf mücadelesi gerçeği bu ütopik düşünceleri aşarak kendi katı gerçekliği içinde gelişiyordu. İşte tam bu noktada, Lenin'in deyişiyle "Marx'ın dehası, bundan, dünya tarihinin öğrettiği dersi çıkartan ve bu dersi tutarlı bir biçimde uygulayan ilk insan olmasında yatar. Onun çıkardığı bu sonuç, sınıf savaşımı öğretisidir."

Özlem: Ben burada şunu ekleyerek devam etmek istiyorum. Marks'a yönelik eleştirilerde onun sosyalizme ilişkin pek bir şey söylemediği söylenir.

Mazlum: Araya gireyim, evet, benim biraz önce Chomsky'den aktardığım yazıda da böyle bir cümle vardı ama özel olarak aktarmaya gerek görmemiştim. Chomsky de o yazısında aynen şöyle diyor:
"Marks'ta sosyalizm hakkında hiçbir şey yoktur, o sosyalist bir felsefeci değildi. Marks'ın tüm çalışmalarında sosyalizme ilişkin olan yaklaşık beş cümle vardır. O kapitalizmin kuramcısıydı."

Özlem: Evet, tam da buna dikkat çekmek istemiştim. Bu tür söylemlerde açık bir çarpıtma vardır. Marks'ı kapitalizmin teorisyeni, Marksizm'i kapitalizmin mezhebi olarak ilan eden teoriler de sırtını bu çarpıtmaya dayarlar... Evet, Marks ve Engels, sosyalist inşa ve sosyalist toplumun şekillenişi konusunda kahinliğe soyunmamışlardır. Bu zaten, kendi tarih ve toplum anlayışlarıyla çelişmeleri olurdu. Fakat, Marksizm, daha ilk şekillenmeye başladığı andan itibaren kapitalizme karşı bir alternatifi içermiştir. Bu alternatif de sosyalizmdir ve tüm Marksist teori, bu alternatifle doludur. Marx, kapitalist toplumun sosyalist topluma dönüşmesinin kaçınılmazlığını, toplumların gelişiminin ve özel olarak da kapitalizmin ekonomik yasasından çıkarmıştır.
Keza, bunun devamında da sosyalist ve komünist topluma ilişkin, devletin sönmesi, sınıfsız toplum gibi, o güne kadar kimsenin ufkunun ulaşamadığı öngörülerde bulunmuşlardır. Bu anlamda yine denilebilir ki, sosyalizmin temel direkleri Marksizm tarafından kurulmuştur. Marks'ta sosyalizmi bulamayanlar, ya kördür ya da Marksizm'e şu veya bu nedenle düşmandır.
Marksizm, materyalizmden diyalektiğe, sınıflar savaşımına kadar ki tüm yanlarıyla;
"1. Sosyalizmin temelini;
2. Sosyalizmin kuruluşu için gereken nesnel koşulları;
3. Sosyalizmin kuruluşunun öznel koşullarını, bilimsel olarak tanımlamaya" olanak sağlamıştır.
Evet, o güne kadarki teoriler içinde proletaryanın kapitalist sistem içindeki gerçek durumunu, konumunu açıklayan sadece Marks'ın ekonomik teorisi olmuştur. Ama Marks, proletaryanın "durumunu" açıklamakla kalmayıp, "proletaryaya, o güne kadar, bütün ezilen sınıfların içinde boğulduğu manevi kölelikten kurtuluşun yollarını da göstermiştir."

Mazlum: Şöyle de diyebiliriz; Marksizm, her şeyden ötede, bir "kurtuluş" ideolojisidir. Onu herhangi bir teoriden, akademik bir incelemeden ayırdeden de, onun her kelimesine, her tezine, teorisine sinmiş bulunan bu siyasal muhtevasıdır. Ki bu noktada Stalin'in, Marksizm nedir konusunda ele aldıklarımızı da bir anlamda özetleyecek şu tarifi son derece yerindedir: Stalin, Marksizm'in özellikle proletaryanın kurtuluşuna dair yanlarını da vurgulayarak şöyle der:
"Marksizm, doğanın ve toplumun gelişmesinin yasalarının bilimidir, ezilen ve sömürülen sınıfların devriminin bilimidir, bütün ülkelerde sosyalizmin zaferinin bilimidir, komünist toplumun kuruluşunun bilimidir."

Kemal: Marksizm'i kavrayamayanların veya çarpıtanların bir diğer yanı da, Marksizm'de sadece tarihin ve toplumların "determinist" bir anlatımını görmektir. Özellikle Chomsky gibi Marksizm'i "dinle" benzeştirenler bu çarpıtmayı yapmadan, bu benzetmeyi de yapamazlar. Oysa bizzat Marks'ın hayatı ve kendi teorisine yüklediği anlam, böyle bir "determinist" anlayışı reddettiğini göstermeye yeter.
"Daha 1844-45'ten başlayarak, eski materyalizmin temel eksikliklerinden birini, yani devrimci pratik eylemin önemini kavramada ya da koşullarını anlamadaki yetersizliğini inceledikten sonra, Marx, teorik çalışmalarının yanında, bütün yaşamı boyunca, proletaryanın sınıf savaşımının taktiksel sorunlarına sürekli bir dikkat göstermiştir."
Eğer Marks ve Engels, nasıl olsa kapitalist toplumdan sonra sosyalist toplum gelecek diye bir determinizm içinde olsalardı, proletaryanın -kendi ideolojileri olduğu için- kendiliğinden "sosyalist" olacağını düşünselerdi, bütün yaşamları boyunca sınıf mücadelesinin o zorlu pratiği içinde yeralırlar mıydı?
"Marksist felsefeyi incelemeye başlayacak olanların hiçbir zaman unutmaması gereken bir nokta vardır. Devrimci proletaryanın bilimsel felsefesi, marksizm, hiçbir zaman teoriyi (yani bilgiyi) pratikten (yani eylemden) ayırmaz. ... Zaten teori ile pratik arasındaki bu organik bağdır ki, Marksizm'e zenginleşmek olanağını sağladı: Devrimci hareketin her aşaması, teoride yeni bir ileri hamleyi hazırladı. Eğer Marksizm'in verimliliğini ortaya koyan devrimci eyleme katılınmazsa, Marksizm'in ilkeleri sindirilemez." (Politzer, Felsefenin Temel İlkeleri, syf. 39)
Marksizm için sıklıkla söylenen "Marksist teori bir dogma değil, eylem için bir kılavuzdur" sözü de aslında Marksizm'in bu özelliğini anlatır. Teoriyle pratik, başka hiçbir bilimde, başka hiçbir teoride olmadığı kadar içiçedir Marksizm'de.

Mazlum: Marksizm'deki determinizm tartışmasına dair şuna da değinmek yerinde olur sanırım. Diyoruz ki, Marksizm proletaryanın ideolojisidir. Marksizm'in gösterdiği tarihsel ve toplumsal olgular, burjuvazinin aleyhine iken, proletaryanın lehinedir. Fakat bu, Marksizm'le, proletaryanın "sınıf içgüdüsü"nün aynı şey olduğunu göstermez. Bazıları Marksizm'i böyle ele alırlar, ama bu yanlış bir ele alıştır.
Bilindiği gibi, Marksist bilim de proletarya tarafından ortaya konulmuş değildir. Sosyalizm de aynı şekilde proletaryanın "kendiliğinden" bir ürünü olmayacaktır. Kapitalist toplumda, proletaryaya kendiliğinden ve her zeminde sunulan ideoloji, burjuva ideolojisidir. Proletaryanın kendi ideolojisiyle buluşturulması, sınıflar savaşının bir konusudur ve burjuvazinin baskıyla, terörle, propagandayla engellemeye çalıştığı şey de budur. Proletarya "kendiliğinden bir sınıf" olmaktan çıkıp "kendisi için bir sınıf" olmaya yaklaştıkça, kendi ideolojisiyle de yaklaşıyor demektir. Yani başka bir deyişle, Marksizm, proletaryanın kendiliğinden Marksist olmasını, kendiliğinden sosyalizmi savunmaya başlamasını beklemenin teorisi değildir. "Kendiliğindenliği" kutsayan refomistler, revizyonistler, burjuvaziyle savaşmayı değil beklemeyi önerirken, aslında Marksizm'in özünü inkar etmektedirler.

Kemal: Marksizm, bu temel öğretilerinin tamamlayıcısı olarak alt yapı üst yapı ilişkisi, bilgi teorisinden sömürgeler sorununa, ulus sorununa, devlet konusundan proletarya diktatörlüğüne kadar bir çok konudaki çözümlemeleriyle de bir bütündür. Bu anlamıyla da hayatın her alanındaki olguların ve olayların açıklamalarını veya bu açıklamaların "anahtarını" içerir.
Tersi yöndeki muhtelif iddialara karşın, Marksizm bugün aşılmış değildir. Aşılması da nesnel olarak mümkün değildir. Çünkü, her önüne gelen yeni bilimsel yasalar, yeni doğa ve toplum kanunları ortaya koyamaz. Bunlar belli bir nesnelliğin ifadesidirler ve Marksla Engels'in yaptığı bu nesnelliği bulup ortaya koymuş olmaktır. Marksizm'in aşılması demek, doğanın ve toplumun kanunlarının değişmesi demektir. Marksizm'in aşılması demek, toplumların kuruluşunun, tarihin gidişatının tamamen değişmesi demektir. Böyle bir şey de olmadığına göre, Marksizm'in aşılmasından sözetmek sadece billimsel temeli olmayan bir spekülasyondur.
Politzer Marksizm'e ilişkin şöyle diyor: "Tamamen bilimsel ve, bilimsel olduğu gibi, kanıtlarını olgulardan –çünkü pratik, teoriyi doğrular– alan marksist felsefe, aynı zamanda, tarihsel rolü burjuvaziyi altetmek, kapitalizmi ortadan kaldırmak, sosyalizmi kurmak olan proletaryanın felsefesi, devrimci sınıf proletaryanın partisinin teorisidir."
Burada önemli olan şu; Marksizm'in proletaryaya dair altını çizdiği görev, toplumların gelişiminin nesnel koşullarının ortaya koyduğu bir görevdir. Bu nesnelliği görmeyip, "Marksizm'i bir bilim olarak değil de, yalnızca tarihin proletarya için taşıdığı 'öznel' anlamı (başka bir deyişle proletaryanın olaylar hakkındaki öznel yorumunu) temsil ettiğini sanmak kesinlikle yanlıştır."
Şimdi burada son olarak şunun da altını çizmeliyiz; Marksizm ne bir dogmadır, ne sihirli bir reçete, ne de donmuş bir teoridir. Her şeyden önce Marksizm'in diyalektik özü, böyle bir donmuşluğu, dogma olmayı reddeder. "Gerçek Marksist, Marksizmin klasiklerini ezbere bilen, bütün problemleri birkaç çözüm-tipiyle çözebileceğini sanan kimse değildir, her sorunu, onun çözümü için gerekli verilerin hiçbirini ihmal etmeden somut olarak ortaya koyma yeteneğinde bir tahlilcidir."
Yenilenmeyi, gelişmeyi ve değişmeyi reddeden bir dargörüşlülük, teoriyi taşlaştırma veya politikada sekterizm, Marksizm'e yabancıdır. Bu anlamda da Marksizm'in gerek sınıflar savaşına, gerekse de sosyalizme ilişkin söyledikleri, dogmalar olarak değil, eylem klavuzu olarak kavranmalıdır. Marksizm, ancak o zaman halkların kurtuluş yolunu gösteren yolun bilimi olur. Tersi ise, yani dogmalaştırılmış, pratikle bağı kopartılıp akademikleştirilmiş bir Marksizm, kurtuluşun yolu değil, lafazanlığın malzemesi olur ancak.
Evet sevgili okurlarımız, Marksizm çalışmamızı burada sonlandırıyoruz. Başka konularda sohbetimize devam etmek üzere şimdilik hoşçakalın.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol